GELENEKLER

7 - TURNA GELİN

TURNA GELİN

 

  Maraş - Göksün arasında, Toros dağlarının yükseklerinde balta girmemiş ormanlar içinde çağlayan pınarları, uçan kuşları ile çok ünlü yaylalar olan Kalbur, Meyremşilebel ve Geben yaylaları var. 

  Yörükler ve Türkmen boyları oba oba, develeri, atları, koyunları, kuzularıyla baharda bu yaylalara göçerek, soğuk sulardan içerek dere tepe, yokuşlardan giderek ağır ağır, dağ başında düzlüklere varırlar. Önce obalar bölük bölük, dar bir boğazdan Kalbur yaylasını geçer, Meryemşilebel ve Geben yaylasına varırlar. Her oba beyi on dokuzar direkli çadırlar kurar... Tülü süslü develeri, yağız doru sekili atlarını, cins koyunlarını otlatır, dibekte kahve döver, konuklarına ikram ederlerdi. Her çadırın önünde ateşler yakılır, ateşin etrafında gençler halay çeker eğlenirlerdi. Yağız delikanlıları ahu gözlü dilber kızları, ak pürçekli (1) anaları, ihtiyar dedeleri ile birlikte küçüklü büyüklü çocukları ne hoş günler geçirirlerdi yaylalarda.

  Meryemşilebeli yaylasında Oğuz Avşar boyundan Beyazıt oğlu Kadir Bey, Geben yaylasında da Hüseyin isminde iki oba beyi otururdu. Bu iki aile arasında kan davası öteden beri süregelirdi. İkisi de birbirlerinden adam öldürdükleri halde, birisi diğerine karşı pes etmemişti.

  Beyazıt oğlu Kadir Bey’in Turna isminde esmer güzeli çatık kaşlı, saçları kalçalarının üstünde, ince belli, ceylan gözlü, dilberdudaklı bir kızı, Hüseyin Bey’in de kara yağız yeni yetişip gelen, Hüseyin adında bir oğlu vardı. “Baba ve oğul aynı isimde olduğundan oğul Hüseyin’e “hössün” lakabını taktılar. Küçük Hüseyin Hössün olarak çağırıldı.

  Beyazıt oğlu Kadir Bey her yaylaya göçüşünde karşısında bulunan dağa, uzun uzun bakar bu dağın arkasında oturan Hüseyin Beyden nasıl intikam alacağını düşünürdü. Bir gün kendi kendine çadırda düşünürken, “evet buldum! Şimdi düştün ağıma Hüseyin Bey” dedi. “Kızım Turna’yı Hüseyin Bey’in oğlu Hössün ile evlendirerek Hüseyin Beyle hısım olduğunu, bundan böyle dost olarak kalacağını, intikamın kötü bir şey olduğunu ona inandıracak, zamanı gelince de ocağını söndürecekti.”

   Çadırın dışında oturan kızı Turnayı çağırdı. Kızım bana şekerli bir kahve yap, sonrada geç karşıma otur. Bu gün seninle çok önemli bir şey konuşacağım. Turna, Baş üstüne baba diyerek kahve yapıp getirdi. Kahveyi babasına verdikten sonra; neymiş bakalım benimle konuşacakların çok merak ettim? “Geç şöyle karşıma otur. Maşallah büyüdün atıldın gelinlik kız oldun. Ben seni evermek istiyorum. Sen bu işe ne dersin? “Turna başını yere eğdi sıkılarak babasına bakmadan;

   Kiminle ola?

   Aferin sana benim sevgili kızım. Demek sende evlenmek istiyorsun? Turna yüzünü çadırın kapısına çevirerek cevap vermedi. Bil bakalım seni kiminle evereceğim? Merak etmişindir. Söyleyeyim diyerek bir zaman güldü. Kalkıp kızının karşısına geçerek, elleriyle iki omzundan tutu Hüseyin Beyin oğlu Hössün ile.

   Turna: heyecandan titreyerek, baba... Diyebildi.

   Ne dedimse o olacak. Yoksa bana karşımı geleceksin? Evlendikten sonra sen orada fazla kalacak değilsin ki, sadece intikamımızı alıncaya kadar bana yardım etmiş olacaksın hepsi bu. Benim oğlum olmadı. Sen bana oğulluk yapacaksın. İntikamımızı aldıktan sonra da seni başı tuğlu beyle evlendiririm. Söyle kızım dilini mi yuttun, beğenmedin mi fikrimi?

   Turna üzgün, heyecandan solgun yüzüyle; Sen nasıl istersen baba diyerek, çadırdan dışarı çıktı.

   Kadir bey tanıdığı hatırı sayılır kişiler aracılığı ile Hüseyin Beyle barışmak istediğini bu kan davasının bitirilmesini, şu yalancı dünyada rahatça yaşamak için yeterli yer yurt olduğunu söyleterek, büyük bir şenlik yapıp barıştılar. Şenlik de eğlenirken, aracılık yapan beylerden Erkeçli (2) Emin: Bu barışın devamlı olacağını sanmıyorum, madem ki barıştınız, bunu sağlamlaştırmak gerek.

   Hüseyin Bey sofrada oturanlar üzerinde göz gezdirerek; Sen ne demek istiyorsun Erkeçli Emin?

   Demem şu ki senin bir oğlun, Kadir Beyin de bir kızı var, hazır barış şenlikleri yapılırken, sıcağı sıcağına Kadir Beyden kızı Turna’yı oğlun Hüseyin’e isteyiver. Erkeçli Emin’in bu sözleri yer sofrasında bulunanları sessizliğe boğdu. Hüseyin Bey Kadir Bey’e, Kadir Bey Hüseyin beye bakıpkaldılar.

   Hüseyin Bey: Erkeçli Emin’e ve diğerlerine baktıktan sonra, “çok münasip olur. Sen ne dersin bu işe Kadir Bey” dedi.

   Kadir Bey de etrafındakilere bakarak; “Hüseyin Bey kızım için senin oğlundan daha iyisini mi bulacağım. Hayırlısı ise neden olmasın verdim gitti” dedi. Kalkıp tekrar kucaklaştılar bu hayırlı haber şenlikde bulunanlara da duyuruldu. Davullar bir kat daha hızlı vurmaya başladı.

   Yayladan inmeden Hüseyin ile Turna’nın düğünleri yapıldı. Aradan beş yıl geçti. Turna gelin çocuklara karıştı. Bir oğlu bir kızı oldu. Hüseyin Bey ve Kadir Bey torunlarını çok sevdiler.

   Beyazıt oğlu Kadir Bey’in içinde yanan intikam ateşini, torunlarının verdikleri sevgi de söndürmedi. Sadık adamlarının biriyle, Hüseyin Bey’e yayladan her zamankinden iki gün önce göçmeleri için haber gönderdi. Kızı Turna geline de gelmene az kaldı diye söylemesini tembihledi. Dağlarda gezen eşkiya katillerden on kişiyi para karşılığı yanına toplayarak, Hüseyin Bey’in göçü gelmeden Kalbur Yaylasının dar boğazını tutturdu.

   Kadir Bey’den göç haberini alan Hüseyin Bey, göçmeye karar vererek çadırlarını toplattı. Beyazıt oğlu Kadir Bey’in kızı Turna gelin, kayın babasının karşısına dikilerek:

   “Ağam gel göçmeyelim, babam sana çok kinlidir. Senden intikam almak için beni oğlunla evlendirdi. Sana gelin oldum hiç kusur etmedim, kanınız kanımıza geçti, etme ağam vur beni, öldür beni, şimdilik göçmeyelim.”

   Hüseyin Bey  gelininin bu telaşından hiç bir şey anlamadı. Hayretle “kızım gelinim sen ne halt edersin böyle, nasıl konuşuyorsun? Beş sene oldu sen bana gelin olalı. Ne güzel barış içinde geçinip gidiyoruz. Seni sıkıntımı bastı? Beni öldürmek isteseydi, iki çocuğun olmadan öldürürdü. Ben göçeceğim diye haber saldım, Güneş tersine dönse, dereler kanla dolsa, yine de göçerim. Sıkıntını at güzel gelinim. Haydi toplanın... “

   “Ey ağam şunu bil ki “kuzu derisi post olmaz. Eski düşman dost olmaz” Etme eyleme gel göçmeyelim. Ağam yalvarırım, saçlarımdan as beni, al bir bıçak eline, kes beni gel göçmeyelim.” Ağlayarak “ağam ağam” dedi diz çöktü ayaklarına kapandı. Dizine sarıldı, gözyaşları çağlayanlar gibi aktı.

   Hüseyin Bey: “Anlıyorum seni asil gelinim. Ama Hüseyin Bey sözünden dönmez. Çadırlar yıkılsın denkler vurulsun. Sekili atım binek taşına çekilsin. Oba beyi göç dedi mi göçülür. Kon dedi mi konulur. Töre budur gelinim.”

   Çadırlar sökülüp develere denklendi. Hüseyin beyin hecin devesi, çobanların bütün çabalarına rağmen bir türlü ıhmadı. Bey’e haber verdiler hecin devenin huysuzluğunu. Canı sıkkın bey de bir şey anlamadı hecin devenin huysuzluğundan. Çadır çatmasından bir değnek alarak devenin dizlerine vurmaya başladı. İnsanoğlunun gücü karşısında hecin deve yenilgiyi kabullenerek ıhtı. Her şey hazırlandı. Çocuklar beşiklere belenerek deveyi denklediler. Beyin atı binek taşına çekildi. Hüseyin Bey martinini omzuna takarak atının geminden tutup üzengisine bastı. At kişnedi binek taşından geriye savruldu, beye boyun salladı bey binek taşından indi. Atın geminden tutarak tekrar binek taşına getirdi. Bey binerken at ayni hareketi tekrar yaptı. Bütün oba halkı beyi ve atı seyrediyor, suratları asık, ağızlarını bıçak açmıyordu. Yana sıçrayıp çifte atan atı Turna gelin tuttu. Kayın babasının karşısına geçerek yeniden yalvarmaya başladı.

   “Ağam kurbanı olduğum ağam, bak hecin devemiz ıhmadı. Hiç böyle yapar mıydı? Atın kişniyor gitmeyelim diyor. Seni üstüne almıyor. Söyle yüklerimizi yıkalım, adamlarımızı gönderip yollara baktıralım. Ağam gel gitmeyelim.”

   Hüseyin Bey: “Güzel gelinim sen bir hoş olmuşun. Senin gibi güzel bir gelinin babası, isterse beni öldürsün, varıp gidelim.”

   Atı binek taşına Turna gelin yaklaştırdı. Atla Turna gelinin gözyaşları birbirine karıştı. Hüseyin Bey’in göç kervanı ağır, ağır Geben yaylasından Kalbur boğazına doğru yola düzüldü.

   Uzaktan Hüseyin Bey’in kervanını gören Beyazıt oğlu Kadir Bey’in adamları Kalbur Yaylasının dar boğazında iki taraflı pusu kurdular. Hüseyin Bey kervanın ortasında Atının üstünde, oğlu Hössün kervanın önünde, Turna gelin çocuklarını yüklediği hecin devenin yanında geliyorlardı. Kervan boğaza girdi. Bir kısmı da boğazdan çıkıyordu. Hüseyin Bey tam boğazın ortasına geldiğinde, iki taraftan üstüne kurşunlar yağdı. Üstündeki cüppesi delik deşik oldu. Her tarafından kanlar fışkırdı. Tüfek sesini duyan Hüseyin Bey’in oğlu geri döndü. Turna’nın yanına koştu, baktı babası al kanlar içinde yere düşmüş atı kişneyip şaha kalkıyor. Koştu babasının kanlar içinde başını kucağına aldı. Alçaklar kahpeler diye feryad etti. Babasını yere bırakıp,”kervan birbirine karıştı.” ne yapacağını şaşırdı. Hecin devenin yanına vararak çocukların bağlandığı beşiğin altından tüfeğini aldı. Turna’nın gözünün içine derin derin baktı. Kanlı katil eşkiyalar uzaklaşıyorlardı. Onların arkasına koştu. Uzun çarpışmalardan sonra eşkiyalardan dört kişiyi vurdu. Kendisi de dört yerinden yaralandı. Elinde tüfek büyük bir kayadan aşağı yuvarlanarak düştü. Turna Gelin ağasını bırakıp Hüseyin’e koştu. Hüseyin’in başı Turna Gelin’in kucağında son bir defa bakarak gözlerini yumdu.

   Turna Gelin Hüseyin’i yere bırakarak çocuklarına koştu. Hecin deveyi ıhtırarak çocuklarını kucağına alıp koşarak bir kayanın arkasına gitti. Onları arkasına alıp gelecek kurşunlara siper etti. Baktı karşı yamaçta babası Beyazıt oğlu Kadir Bey atının gemini çekmiş,  kızının halini seyrediyordu.

   Kadir Bey, Hüseyin Beyin nesi var nesi yoksa, kalan eşkiyalara yağma ettirdi.

   Turna Gelin Hüseyin Bey’in akrabalarına sığındı. Bir yıl sonrada ayni yöntemlerle babasını başka eşkiyalara öldürttü. Cenazeler kalktıktan sonra yas yerine gelenlere aşağıdaki ağıtları yaktı. Bu vakanın on sekizinci yüzyılın sonlarında geçtiğini sanıyoruz.

 

Aramız kâfir köyü

Horozlar ötmesin mi

Kâfir babam selam salmış

Beyim oraya gitmesin mi

 

Geben derler ne hoş yayla

Yârim yaraların hayla

Yılda geldik yılda böyle

Ağa yârim Hüseyin’im

 

Al at vurdurmadı terki

İçerime düştü korku

Üç bohça da dokuz kürkü

Yese doymaz Beyazıtlı

 

Akşamdan beyler yoklandı

Şafakta deve yüklendi

Kızlar kovuğa saklandı

Ar değil mi sürme

 

Geben’den yozu yürüdü

Malı dünyayı bürüdü

Ar değil mi Hössün’üm

Kalbur da kanın kurudu

 

Gebenin sıra söğüdü

Göçmesek bundan iyiydi

Nettin kayın babam 

Yanında ki tor yiğidi

 

Çuha şalvar hışır hışır

Kaçma dizine dolaşır

Aman deme ağa babam

Oğlun arkandan ulaşır

 

Eğilmiş suyun içmeye

Atına kamış biçmeye

Babasını kanlı görünce

Arlanmış geri kaçmaya

 

Düşman karşıdan gelince

Develer düştü hendeğe

Balta vurdu Beyazıtlı

On iki yeşil sandığa

 

Tülümüz çekti halayı

Bizde bilmedik hileyi

Bana düşman kızı derler

Kâfir babamdan dolayı

 

Kalbur derler serin yayla

Bende ağlarım günde böyle

Varsam da halına baksam

Eşim yaraların hayla (3)

 

Yokuşa çıkamaz oldum

Dizimde kalmadı takat

Aldı doymaz Beyazıtlı

On iki kordonlu saat

 

Su vururlar yurlar donu

Akmamı şehidin kanı

Beş yıllık gelin kaldım

Aranıza alın beni

 

Al at boşandı örkünden (4)

Ağ bebek düştü terkiden

Senin için sürmeli eşim

Seslenemedim korkudan

   Bu öykünün başka zamanda başka bir yerde söylenen bir kısmı olan Yaşar Kemal’in derlemiş olduğu  “Ağıtlar”  kitabından 5 kıtasını alıyorum.

Kırlangıç yapar yuvayı

Çamur sıvayı sıvayı

Bana düşman kızı derler

Gâvur (5) babamdan dolayı


Oturdum yükün dibine

Ben de burda ne ararım

Emmim oğlu Ehmet paşa

Ne faydan var ne zararın


Yeğin (6) ekinin firezi

Takım koyarlar kirazı

Yariminen bana benzer

Yedi ülger, üç terazi


Yârim yiğitler koçağı

Dizine dökmüş saçağı

Yârim ile bana benzer

Kuşburnu salep çiçeği


Kalburun Akaba (7) yanı

Çığlar gider adam ganı

Beş yıllıcak (8) gelin kaldım

Ni derde alırdın beni

   Yazılmış başka eserlerde yanlış yerlere konmuş, onların içinden çıkartarak kalbur ağıtına ait olanları da yazıyorum ki bu mükemmel öykü bitmiş olsun.

Havalı gönlüm havalı

Galamız keklik yuvalı

Ayan olsun sürmeli eşim

Martin çalıda dayalı


Kalburun karaardıcı

Halep’ten alırlar tuncu

Hüseynim düğün kurmuş

Acep kim olur sağdıcı

 

1. Pürçek: 1. Kadınların şakaklarından sarkan saç, saç buklesi, zülüf. 2. Bitkilerin saçaklı kökü veya püskülü. 3. At vb. hayvanların topuğunun üstünde çıkan kıllar.
2. Erkeç: 1. Üç ya da dört yaşlarında olan enenmiş erkek keçi. 2. Keçi sürüsünün başından giden iri ve güzel yapılı, erkek keçi.
3. Hayla: 1. Şimdiye dek. 2. Hem de. 3. Gerçekten. 4. Nasıl. 5. Çok. 6. Evvel, önce.
4. Örklemek: Hayvanları otlamaları için uzun bir iple çayıra bağlamak.
5. Gâvur: 1. Dinsiz kimse. 2.  Müslüman olmayan kimse. 3. Merhametsiz, acımasız. 4. İnatçı. 5. Kâfir.
6. Yeğin: 1. Yığın. 2. Çok bol, bereketli. 3. Güçlü. 4. Yegin. 5. Ağır, yüklü.
7. Akaba: 1. İniş, meyilli yer. 2. İki dağ arasındaki geçit. 3. Eğimli, yokuş.
8. Yıllıcak: Yıllık.
9. Sağdıç: Düğünde gelin veya damada kılavuzluk eden kimse.
KİTAPLAR
MAKALELER
ŞAİRLER