TURNA GELİN
Maraş - Göksün arasında, Toros dağlarının yükseklerinde balta girmemiş ormanlar içinde çağlayan pınarları, uçan kuşları ile çok ünlü yaylalar olan Kalbur, Meyremşilebel ve Geben yaylaları var.
Yörükler ve Türkmen boyları oba oba, develeri, atları, koyunları, kuzularıyla baharda bu yaylalara göçerek, soğuk sulardan içerek dere tepe, yokuşlardan giderek ağır ağır, dağ başında düzlüklere varırlar. Önce obalar bölük bölük, dar bir boğazdan Kalbur yaylasını geçer, Meryemşilebel ve Geben yaylasına varırlar. Her oba beyi on dokuzar direkli çadırlar kurar... Tülü süslü develeri, yağız doru sekili atlarını, cins koyunlarını otlatır, dibekte kahve döver, konuklarına ikram ederlerdi. Her çadırın önünde ateşler yakılır, ateşin etrafında gençler halay çeker eğlenirlerdi. Yağız delikanlıları ahu gözlü dilber kızları, ak pürçekli (1) anaları, ihtiyar dedeleri ile birlikte küçüklü büyüklü çocukları ne hoş günler geçirirlerdi yaylalarda.
Meryemşilebeli yaylasında Oğuz Avşar boyundan Beyazıt oğlu Kadir Bey, Geben yaylasında da Hüseyin isminde iki oba beyi otururdu. Bu iki aile arasında kan davası öteden beri süregelirdi. İkisi de birbirlerinden adam öldürdükleri halde, birisi diğerine karşı pes etmemişti.
Beyazıt oğlu Kadir Bey’in Turna isminde esmer güzeli çatık kaşlı, saçları kalçalarının üstünde, ince belli, ceylan gözlü, dilberdudaklı bir kızı, Hüseyin Bey’in de kara yağız yeni yetişip gelen, Hüseyin adında bir oğlu vardı. “Baba ve oğul aynı isimde olduğundan oğul Hüseyin’e “hössün” lakabını taktılar. Küçük Hüseyin Hössün olarak çağırıldı.
Beyazıt oğlu Kadir Bey her yaylaya göçüşünde karşısında bulunan dağa, uzun uzun bakar bu dağın arkasında oturan Hüseyin Beyden nasıl intikam alacağını düşünürdü. Bir gün kendi kendine çadırda düşünürken, “evet buldum! Şimdi düştün ağıma Hüseyin Bey” dedi. “Kızım Turna’yı Hüseyin Bey’in oğlu Hössün ile evlendirerek Hüseyin Beyle hısım olduğunu, bundan böyle dost olarak kalacağını, intikamın kötü bir şey olduğunu ona inandıracak, zamanı gelince de ocağını söndürecekti.”
Çadırın dışında oturan kızı Turnayı çağırdı. Kızım bana şekerli bir kahve yap, sonrada geç karşıma otur. Bu gün seninle çok önemli bir şey konuşacağım. Turna, Baş üstüne baba diyerek kahve yapıp getirdi. Kahveyi babasına verdikten sonra; neymiş bakalım benimle konuşacakların çok merak ettim? “Geç şöyle karşıma otur. Maşallah büyüdün atıldın gelinlik kız oldun. Ben seni evermek istiyorum. Sen bu işe ne dersin? “Turna başını yere eğdi sıkılarak babasına bakmadan;
Kiminle ola?
Aferin sana benim sevgili kızım. Demek sende evlenmek istiyorsun? Turna yüzünü çadırın kapısına çevirerek cevap vermedi. Bil bakalım seni kiminle evereceğim? Merak etmişindir. Söyleyeyim diyerek bir zaman güldü. Kalkıp kızının karşısına geçerek, elleriyle iki omzundan tutu Hüseyin Beyin oğlu Hössün ile.
Turna: heyecandan titreyerek, baba... Diyebildi.
Ne dedimse o olacak. Yoksa bana karşımı geleceksin? Evlendikten sonra sen orada fazla kalacak değilsin ki, sadece intikamımızı alıncaya kadar bana yardım etmiş olacaksın hepsi bu. Benim oğlum olmadı. Sen bana oğulluk yapacaksın. İntikamımızı aldıktan sonra da seni başı tuğlu beyle evlendiririm. Söyle kızım dilini mi yuttun, beğenmedin mi fikrimi?
Turna üzgün, heyecandan solgun yüzüyle; Sen nasıl istersen baba diyerek, çadırdan dışarı çıktı.
Kadir bey tanıdığı hatırı sayılır kişiler aracılığı ile Hüseyin Beyle barışmak istediğini bu kan davasının bitirilmesini, şu yalancı dünyada rahatça yaşamak için yeterli yer yurt olduğunu söyleterek, büyük bir şenlik yapıp barıştılar. Şenlik de eğlenirken, aracılık yapan beylerden Erkeçli (2) Emin: Bu barışın devamlı olacağını sanmıyorum, madem ki barıştınız, bunu sağlamlaştırmak gerek.
Hüseyin Bey sofrada oturanlar üzerinde göz gezdirerek; Sen ne demek istiyorsun Erkeçli Emin?
Demem şu ki senin bir oğlun, Kadir Beyin de bir kızı var, hazır barış şenlikleri yapılırken, sıcağı sıcağına Kadir Beyden kızı Turna’yı oğlun Hüseyin’e isteyiver. Erkeçli Emin’in bu sözleri yer sofrasında bulunanları sessizliğe boğdu. Hüseyin Bey Kadir Bey’e, Kadir Bey Hüseyin beye bakıpkaldılar.
Hüseyin Bey: Erkeçli Emin’e ve diğerlerine baktıktan sonra, “çok münasip olur. Sen ne dersin bu işe Kadir Bey” dedi.
Kadir Bey de etrafındakilere bakarak; “Hüseyin Bey kızım için senin oğlundan daha iyisini mi bulacağım. Hayırlısı ise neden olmasın verdim gitti” dedi. Kalkıp tekrar kucaklaştılar bu hayırlı haber şenlikde bulunanlara da duyuruldu. Davullar bir kat daha hızlı vurmaya başladı.
Yayladan inmeden Hüseyin ile Turna’nın düğünleri yapıldı. Aradan beş yıl geçti. Turna gelin çocuklara karıştı. Bir oğlu bir kızı oldu. Hüseyin Bey ve Kadir Bey torunlarını çok sevdiler.
Beyazıt oğlu Kadir Bey’in içinde yanan intikam ateşini, torunlarının verdikleri sevgi de söndürmedi. Sadık adamlarının biriyle, Hüseyin Bey’e yayladan her zamankinden iki gün önce göçmeleri için haber gönderdi. Kızı Turna geline de gelmene az kaldı diye söylemesini tembihledi. Dağlarda gezen eşkiya katillerden on kişiyi para karşılığı yanına toplayarak, Hüseyin Bey’in göçü gelmeden Kalbur Yaylasının dar boğazını tutturdu.
Kadir Bey’den göç haberini alan Hüseyin Bey, göçmeye karar vererek çadırlarını toplattı. Beyazıt oğlu Kadir Bey’in kızı Turna gelin, kayın babasının karşısına dikilerek:
“Ağam gel göçmeyelim, babam sana çok kinlidir. Senden intikam almak için beni oğlunla evlendirdi. Sana gelin oldum hiç kusur etmedim, kanınız kanımıza geçti, etme ağam vur beni, öldür beni, şimdilik göçmeyelim.”
Hüseyin Bey gelininin bu telaşından hiç bir şey anlamadı. Hayretle “kızım gelinim sen ne halt edersin böyle, nasıl konuşuyorsun? Beş sene oldu sen bana gelin olalı. Ne güzel barış içinde geçinip gidiyoruz. Seni sıkıntımı bastı? Beni öldürmek isteseydi, iki çocuğun olmadan öldürürdü. Ben göçeceğim diye haber saldım, Güneş tersine dönse, dereler kanla dolsa, yine de göçerim. Sıkıntını at güzel gelinim. Haydi toplanın... “
“Ey ağam şunu bil ki “kuzu derisi post olmaz. Eski düşman dost olmaz” Etme eyleme gel göçmeyelim. Ağam yalvarırım, saçlarımdan as beni, al bir bıçak eline, kes beni gel göçmeyelim.” Ağlayarak “ağam ağam” dedi diz çöktü ayaklarına kapandı. Dizine sarıldı, gözyaşları çağlayanlar gibi aktı.
Hüseyin Bey: “Anlıyorum seni asil gelinim. Ama Hüseyin Bey sözünden dönmez. Çadırlar yıkılsın denkler vurulsun. Sekili atım binek taşına çekilsin. Oba beyi göç dedi mi göçülür. Kon dedi mi konulur. Töre budur gelinim.”
Çadırlar sökülüp develere denklendi. Hüseyin beyin hecin devesi, çobanların bütün çabalarına rağmen bir türlü ıhmadı. Bey’e haber verdiler hecin devenin huysuzluğunu. Canı sıkkın bey de bir şey anlamadı hecin devenin huysuzluğundan. Çadır çatmasından bir değnek alarak devenin dizlerine vurmaya başladı. İnsanoğlunun gücü karşısında hecin deve yenilgiyi kabullenerek ıhtı. Her şey hazırlandı. Çocuklar beşiklere belenerek deveyi denklediler. Beyin atı binek taşına çekildi. Hüseyin Bey martinini omzuna takarak atının geminden tutup üzengisine bastı. At kişnedi binek taşından geriye savruldu, beye boyun salladı bey binek taşından indi. Atın geminden tutarak tekrar binek taşına getirdi. Bey binerken at ayni hareketi tekrar yaptı. Bütün oba halkı beyi ve atı seyrediyor, suratları asık, ağızlarını bıçak açmıyordu. Yana sıçrayıp çifte atan atı Turna gelin tuttu. Kayın babasının karşısına geçerek yeniden yalvarmaya başladı.
“Ağam kurbanı olduğum ağam, bak hecin devemiz ıhmadı. Hiç böyle yapar mıydı? Atın kişniyor gitmeyelim diyor. Seni üstüne almıyor. Söyle yüklerimizi yıkalım, adamlarımızı gönderip yollara baktıralım. Ağam gel gitmeyelim.”
Hüseyin Bey: “Güzel gelinim sen bir hoş olmuşun. Senin gibi güzel bir gelinin babası, isterse beni öldürsün, varıp gidelim.”
Atı binek taşına Turna gelin yaklaştırdı. Atla Turna gelinin gözyaşları birbirine karıştı. Hüseyin Bey’in göç kervanı ağır, ağır Geben yaylasından Kalbur boğazına doğru yola düzüldü.
Uzaktan Hüseyin Bey’in kervanını gören Beyazıt oğlu Kadir Bey’in adamları Kalbur Yaylasının dar boğazında iki taraflı pusu kurdular. Hüseyin Bey kervanın ortasında Atının üstünde, oğlu Hössün kervanın önünde, Turna gelin çocuklarını yüklediği hecin devenin yanında geliyorlardı. Kervan boğaza girdi. Bir kısmı da boğazdan çıkıyordu. Hüseyin Bey tam boğazın ortasına geldiğinde, iki taraftan üstüne kurşunlar yağdı. Üstündeki cüppesi delik deşik oldu. Her tarafından kanlar fışkırdı. Tüfek sesini duyan Hüseyin Bey’in oğlu geri döndü. Turna’nın yanına koştu, baktı babası al kanlar içinde yere düşmüş atı kişneyip şaha kalkıyor. Koştu babasının kanlar içinde başını kucağına aldı. Alçaklar kahpeler diye feryad etti. Babasını yere bırakıp,”kervan birbirine karıştı.” ne yapacağını şaşırdı. Hecin devenin yanına vararak çocukların bağlandığı beşiğin altından tüfeğini aldı. Turna’nın gözünün içine derin derin baktı. Kanlı katil eşkiyalar uzaklaşıyorlardı. Onların arkasına koştu. Uzun çarpışmalardan sonra eşkiyalardan dört kişiyi vurdu. Kendisi de dört yerinden yaralandı. Elinde tüfek büyük bir kayadan aşağı yuvarlanarak düştü. Turna Gelin ağasını bırakıp Hüseyin’e koştu. Hüseyin’in başı Turna Gelin’in kucağında son bir defa bakarak gözlerini yumdu.
Turna Gelin Hüseyin’i yere bırakarak çocuklarına koştu. Hecin deveyi ıhtırarak çocuklarını kucağına alıp koşarak bir kayanın arkasına gitti. Onları arkasına alıp gelecek kurşunlara siper etti. Baktı karşı yamaçta babası Beyazıt oğlu Kadir Bey atının gemini çekmiş, kızının halini seyrediyordu.
Kadir Bey, Hüseyin Beyin nesi var nesi yoksa, kalan eşkiyalara yağma ettirdi.
Turna Gelin Hüseyin Bey’in akrabalarına sığındı. Bir yıl sonrada ayni yöntemlerle babasını başka eşkiyalara öldürttü. Cenazeler kalktıktan sonra yas yerine gelenlere aşağıdaki ağıtları yaktı. Bu vakanın on sekizinci yüzyılın sonlarında geçtiğini sanıyoruz.
Aramız kâfir köyü
Horozlar ötmesin mi
Kâfir babam selam salmış
Beyim oraya gitmesin mi
Geben derler ne hoş yayla
Yârim yaraların hayla
Yılda geldik yılda böyle
Ağa yârim Hüseyin’im
Al at vurdurmadı terki
İçerime düştü korku
Üç bohça da dokuz kürkü
Yese doymaz Beyazıtlı
Akşamdan beyler yoklandı
Şafakta deve yüklendi
Kızlar kovuğa saklandı
Ar değil mi sürme
Geben’den yozu yürüdü
Malı dünyayı bürüdü
Ar değil mi Hössün’üm
Kalbur da kanın kurudu
Gebenin sıra söğüdü
Göçmesek bundan iyiydi
Nettin kayın babam
Yanında ki tor yiğidi
Çuha şalvar hışır hışır
Kaçma dizine dolaşır
Aman deme ağa babam
Oğlun arkandan ulaşır
Eğilmiş suyun içmeye
Atına kamış biçmeye
Babasını kanlı görünce
Arlanmış geri kaçmaya
Düşman karşıdan gelince
Develer düştü hendeğe
Balta vurdu Beyazıtlı
On iki yeşil sandığa
Tülümüz çekti halayı
Bizde bilmedik hileyi
Bana düşman kızı derler
Kâfir babamdan dolayı
Kalbur derler serin yayla
Bende ağlarım günde böyle
Varsam da halına baksam
Eşim yaraların hayla (3)
Yokuşa çıkamaz oldum
Dizimde kalmadı takat
Aldı doymaz Beyazıtlı
On iki kordonlu saat
Su vururlar yurlar donu
Akmamı şehidin kanı
Beş yıllık gelin kaldım
Aranıza alın beni
Al at boşandı örkünden (4)
Ağ bebek düştü terkiden
Senin için sürmeli eşim
Seslenemedim korkudan
Bu öykünün başka zamanda başka bir yerde söylenen bir kısmı olan Yaşar Kemal’in derlemiş olduğu “Ağıtlar” kitabından 5 kıtasını alıyorum.
Kırlangıç yapar yuvayı |
Çamur sıvayı sıvayı |
Bana düşman kızı derler |
Gâvur (5) babamdan dolayı |
|
Ben de burda ne ararım |
Emmim oğlu Ehmet paşa |
Ne faydan var ne zararın |
|
Takım koyarlar kirazı |
Yariminen bana benzer |
Yedi ülger, üç terazi |
|
Dizine dökmüş saçağı |
Yârim ile bana benzer |
Kuşburnu salep çiçeği |
|
Çığlar gider adam ganı |
Beş yıllıcak (8) gelin kaldım |
Ni derde alırdın beni |
Yazılmış başka eserlerde yanlış yerlere konmuş, onların içinden çıkartarak kalbur ağıtına ait olanları da yazıyorum ki bu mükemmel öykü bitmiş olsun.
Havalı gönlüm havalı |
Galamız keklik yuvalı |
Ayan olsun sürmeli eşim |
Martin çalıda dayalı |
|
Halep’ten alırlar tuncu |
Hüseynim düğün kurmuş |
Acep kim olur sağdıcı |