7 - AĞITLAR ÜZERİNE II
AĞITLAR ÜZERİNE II
Bir önceki yazımızda Dünya sanki ölümün etrafında dönüyor demiştik. Gerçekten de sanki bu dönüş durmamış da devam ediyor gibi... Veyahut bizde algıda seçicilik oldu da, bizim kulaklar hep ölüm haberlerine aşina...
Son günlerde çok yakın dostlarım Ferruh Solak ve Pınarbaşı Belediye Başkanı Dursun Ataş Beyler babalarını kayıp etti. Can dostum Ayhan Eralp ise çok kıymetli anasını kayıp etti.
Derler ki insan babası ölünce büyürmüş. Sözün ne kadar doğru olduğunu son bir ay kırk gün içinde bizzat müşahede ettim.
Ölümle gündemimiz olunca ağıtlarda gezintiye devam etmemek olmazdı. Devam edelim o halde.
Bildiğiniz üzere, eskiden cenaze olan evlerde televizyon ya da radyo açılmaz, erkekler sakal traşı olmaz, kadınlar ise takı takmaz, süslenmezlerdi. Tabiatıyla ani ölümlerde bunun önüne geçmek mümkün olmayabiliyordu. Örneğin eline kına yakan bir kadının aniden bir kaybı olduğunda; bunu elinden çıkarması mümkün değildi. İşte kardeşi 1980 öncesinde Adana'da şehit edilen polis memuru Avni Kumlu'nun kız kardeşi elindeki kınayı görür ve kendi kendini kınar:
Gadanı alıyım ana
Ben ağlarım yana yana
Avinninin bacısıyım
Elime vurmussum gına
Ölenin en güzel vasıfları anlatılır ağıtlarda. Seferberlik esnasında ölen Halevikli Müftü'yü anası ne güzel över:
Benim oğlum nişan taşı
Gökte vurur uçan kuşu
Git oğlum sefer ağzına
Seni ederler binbaşı
Derlediğimiz en eski ağıtlardan birin de, Balkan Harbi için askere alınan sefer için çıktığı yolda İzmir'in Bergama ilçesinde vefat eden Hasırcı Köyünden Abdullah Ağanın oğlu Hüseyin'e asker arkadaşı (Bu ağıdı bizzat yakandan dinleyenlerden derlemiştim) :
Bergama'da yatan hasta
Kara kekil deste deste
Mektubunu yaz gardaşım
Yarın bağlanıcı posta
Diyerek hayata tutunmasını telkin eder.
Anadolu insanı şehitliği ayrı bir yere koyar. Şehit olan yakınlarının mertebesi büyük din ulularının yanıdır. Nitekim Dersim İsyanı esnasında şehit olan Büyük Karamanlı köyünden Mehmet'in Ağıdında kız kardeşi:
Güldağında kalan gardaş
Hasan Hüseyin’e yoldaş
Seydi Battal Melik Gazi
Memmet onnarınan eldeş
Diye söyler ve kardeşinin makamını adeta dünyaya ilan eder.
Şehitlerden sonra biraz daha gezinti yapalım, bazen ailede büyüklerin olması ne kadar önemlidir. Arap Hasanlı Beylerinden İbrahim Bey’in Ağıdında:
Aman uy uy uy
Ağ alnı çalma Kekilli
Sahipsizlik deliyledi
İrbehem’im çok akıllı
Ağıtlar gündelik hayattan havadisler verir. Öteden beri merak ederdim, Yayladan ala şafakta çıkarlardı. İnsanlar neden bu kadar erken yola çıkar ki. Er kalkıp çok yol alma denebilir. Lakin bizim köyümüzün yolu yarım günlük mesafede, dolayısıyla o kadar da erken kalkmak gerekmez. Sebebini Veremli Gelinin ağıdında anlıyoruz:
Sabahanan er göçeler
Sinek yurtta galsın diyin
Haymama ataş attılar
Veremlidir ölsün diyin
Öyle acılar yaşanmıştır ki cenaze için toplanma adeta düğün için toplanmaya benzetilir:
Buna kara düğün derler
El tutun da çekin halay
Düşman başına vermesin
Geriden bakana kolay
Genç yaşta eşi ölen kadın acılarını başka nasıl ifade edebilirdi bilinmez:
Unutmam seni unutmam
Öleneçe bozularım
Kınaman beni emmiler
Berk ufacık kuzularım
1800'lü yıllardan günümüze kadar gelen çok az sayıda ağıt vardır (Sözlü geleneğin naklindeki müşkül sebebiyle). Gündüzleri insanlar gelir gider acıları paylaşırlar. Oysaki gece insan acısı-ızdırabı ile baş başa kalır:
Koç dağa yatar karınan
Benim gönlüm ılgarınan
Gündüzüm de gündüz amma
Gecem geçiyor zarınan
Son olarak bir maden göçüğünde kalan oğlunun göçük altında kaldığı dağı kuşlardan kıskanan anaya ne demeli:
Kazma alır da kırarım
Şu madenin taşlarını
Yarı yerden huy ederim
Kızıldağ'ın kuşlarını
Üzüntü verdi isek affola…