GELENEKLER

13 - EMİŞ ANANIM BEN KUZUM

EMİŞ ANANIM BEN KUZUM

   Emiş’in babası asker iken, Sarıkamış harbinde şehit oldu. Anası Zöhre ve küçük kardeşi Bilal ile büyük evde yapa yalnız kaldılar. Babasının ölümünden sonra yıllar geçti. Genç yaşta dul kalan anası Pazarören Köyünde Koca Osman ile evlenerek onun himayesine girdi. Emiş gelişti uzun boylu sırma saçlı, kırmızı yüzlü, çatık kaşlı, irice güzel bir kız oldu.

   Her köyden delikanlılar Emiş ile evlenmek istiyorlardı. Emiş kendini isteyen erkeklerden hiç birini beğenmiyor, hayalinde bir gün kır atlı, mor perçemli, şahin bakışlı birinin geleceğini, onun terkisine binerek, kanatlanan atın üzerinde gökteki bulutların içine kaybolup gitmeyi düşünüyor ve onu bekliyordu. Şahin bakışlısı gelinceye dek bekleyecekti. Ama şahin bakışlı, mor perçemlisi ne zaman gelecekti kim bilir?

   Emiş’i isteyenler, yalnız ağalar, beyler değil, dağlarda kaçak eşkıya, serden geçmiş berduşlar da Emiş ile evlenmenin hayalini kurarlardı. Her hareketi bir facia ile sonuçlanan, evler yıkan, ocaklar söndüren, dağ yollarından geçen herkesi çırılçıplak soyan, haklarında vur emri çıkan, Pazarörenli (1) katil Ahmet, çete reisi Kılıçkışlalı (2) Deller (3) Çolak; Çolağın iki yeğeni Ahmet ve Hacı, Hınzır dağlarından ve Toros dağlarından kuş uçurmaz kervan geçirmezlerdi. Yıllar olmuştu bu dağlara hakim idiler.

Bir gün Katil Ahmet; “Çolak bak bu dağlar bizim. Bu dağlarda bizim borumuz öter. Bir ordu gelse üzerimize, bu kartal yuvalarına hiç biri konamaz. Biz gayri bu dağların aslanıyız, ömrümüz de bu dağlarda geçeceğe benzer”.

Çolak; “Ahmet ağzında bir şeyler geveleyip durma ne diyeceksen, çabuk söyle? Görmüyor musun halimizi? Hepimiz kirden pastan kokuyoruz. Üstümüz başımız kir içinde, bize birer kadın gerekli. Yemek pişirecek çamaşırlarımızı yıkayacak, icabında bize türkü de söyleyecekler şenlenecek dağlar. Ben derim ki aramızda kadınlar da olsa, bu dağlar, ormanlar hatta şu yarasa dolu mağaralar güzelleşir. Doğan çocuklar oynaşır. Bilirsin eşkıya çocukları da eşkıya olurlar”.

Ahmet: “Tabi canım yirmi sene sonra da Toroslar da bir eşkıya ordusu kurarız. Doğan eşkıyalardan. O Zaman vallahi uçan kuşlardan dahi uçuş parası alırız. Sersem bizim karılarımız çocuklarımız ne olacak”?

Çolak: “Onları sen hiç düşünme onları bu işe katma? El alem de karı kız mı yok? Böyle giderse ki gideceğe benzer, bizim hakkımız yağlı ip veya yağlı kurşun. Hiç belli olmaz bir anda hepimiz geberir gideriz. İyisi mi günümüzü gün edip, dünya nimetlerinden faydalanalım”.

Ahmet: “Fena fikir değil vallahi iyi düşünmüşün basak, basak (4) güzel kızları çıkarak yuvalarından. Buralardaki ceylanlara eş olurlar. Önce kimden başlayalım”?

Çolak: “Dur, dur bir fikir geldi aklıma. Bizim yeğen Ahmet daha bekar. Ölmeden o da görsün dünyayı Konya'yı şimdi bir kız kaldı bulmaya”. Biraz düşündü “onu da buldum” dedi. “Benim bildiğim şu anda sizin köyde Zöhre’nin kızı Emiş, ne dersin? Neden kaşlarını çatıyorsun? Böylece de kız senin köyden olduğu için de seninle akraba olmuş oluruz. Seninle de birbirimize güvenimiz artar. Ne demişler, eşkıya arkadaşın, kardeşin de olsa güvenme, gözün açık yat dememişler mi? Bu işe evet dersen, bize bağlılığını ispat etmiş olursun”.

Katil Ahmet söylediklerine pişman olmuştu.

Çolak: Ahmet’in gözlerinin içine bakarak, “bir şey söylesene”?

Ahmet; “Çok iyi akıl ettin Hacı ile Ahmet’e de söyleyelim de sevinsinler”.

   Çolak’ın yeğeni Ahmet, Emiş’in kendisine kaçırılacağını duyunca, gözleri parladı. Hafifledi kuş gibi oldu. Yüksek dorukların başında dağdan dağa, uçtu, uçtu havalandı bir bal denizine kondu. Kulaç atarak denizdeki baldan yedi doymadı. Sonra dayısı Çolağa ve Katil Ahmet’e baktı. Şefkat dolu gözlerle bıyıklarından ter tomurcukları çıktı.

   Öbür gün Sabahleyin dört eşkıya ellerinde tüfekleri, bellerinde, omuzların da sıra, sıra dizili fişekleri ile yaya sarp yollardan geçerek iki gün sonra bir akşam Pazarören’e geldiler. O gün tesadüfen Emiş’in babalığı ve kardeşi Bilal evde yoktular. Henüz evlerin ışıkları sönmemişti. Emiş’in iki katlı evlerinin yakınında bulunan evlere girdiler. Girdikleri evde bulunanları direklere bağlayarak, anahtarları alıp kapıları dışardan üstlerine kilitlediler. Kilitledikleri evdekilere, “her kim ki biz köyden uzaklaşıncaya kadar, bağırır, çağırır ve imdat diye yardıma koşarsa bilsin ki o evin ocağını söndürür, yakar, yıkar talan ederiz” dediler.

   Eşkıyadan korkan köylü: “Siz buralardan uzaklaşıncaya kadar imdat diye bağırmayacağız ve de kapılarımızı açmayacağız” diye söz verdiler.

   Çar çabuk komşularının işini bitirerek, Emiş’in evine geldiler. Önce Katil Ahmet, dışardan merdivenle çıkılan kapıya vardı. Hafif, hafif kapıyı vurdu. İçerden Zöhre’nin sesi, dur, dur şimdi geliyorum. Elin de bir idare ile dış kapıya gelen Zöhre; “kim o gece yarısı kapıyı çalan”? “Benim ben Zöhre bacı Ahmet. Aç aç ben Ahmet’im Zöhre bacı aç kapıyı”? Ahmet’i sesinden tanıyan Zöhre, kapıyı açarak idare yi ona doğru tutup baktı tanıdı. “Ahmet sen misin ocağı batasıca bu saat de buyur gel dedi”. Ahmet ayağını eşikten içeri atması ile üç silahlı arkadaşı da paldır küldür içeri dalarak Zöhre’yi yana ittiler. Zöhre’nin elindeki idare lambası yere düştü.

Zöhre: “Ahmet Ahmet ne oluyor. Bunlar da kim, ne istiyorsunuz benden”? Gürültüyü diğer odadan duyan Emiş Anasının yanına gelerek, “kim bunlar Ana”?    

   Zöhre, Ahmet’le konuşurken, diğer üç kişi Emişi tuttular. Emiş çığlıklar atmaya başladı. Emiş’in çığlığını duyan anası anladı, kızını süreceklerini. Kızının imdadına koşmaya atıldı karanlıkta. Katil Ahmet Zöhre’yi arkasından tutarak sarıldı. Göğüslerinin altından kollarını sıkıştırdı. Zöhre Ahmet’in kuvvetli kollarından kurtulup, kızı Emiş’in imdadına varamadı. Emiş katillerin elinden kurtuluyor, küçük odanın içinde tekrar yakalıyorlardı. Emiş güçlü kuvvetli üç kişiye karşı koyuyor, elleri ile katillerin elini yüzünü tırmalıyor, rastgele yerlerini ısırıyor, ellerinden kurtuluyordu.

Çolak: “Yatırın şu kahpeyi başındaki yaşmakla ağzını tıkayalım yoksa hepimizin ellerini ısırarak koparacak”. Emiş’i ağzı yukarı yatırdılar. İki kişi iki elinden tuttu. Çolak da göğsünün üzerine oturdu. Başından omzuna düşmüş olan yaşmağı alarak, Emiş’in ağzını tıkadı. Kaldırdılar iki kişi iki ellerini belinin arkasından kıvırdılar, kapıdan dışarı çıkarırken Çolak bir tekme vurdu arkasından. Merdivenden aşağıya indirdiler. Geri de kalan Çolak ve Katil Ahmet, Zöhre’yi ittiler aralığa. Kapının arkasında ki kilidi alıp, Zöhre’yi içeride bırakarak, kapıyı üzerinden kilitlediler. Gitmemeye direnen Emiş’i Köyden dışarı çıkardılar. Pazarören yakınlarında Zamantı çayından geçerek Sıradan Köyünden, Kurtkulağı dağına doğru götürdüler.

   Emiş’in anası Zöhre, üzerine kilitlenen kapıyı çekti, çekti bir türlü açamadı. Arkalarından, “Kıran gelesiceler, ağızlarından köpük, köpük kanlar akasıcalar” diye, beddua ederek kapıyı açmaya çalışıyordu. Birden aklına geldi evde bulunan baltayı aldı. Vurdu, vurdu kapıyı kıramadı. Vakit geçiyordu. Emiş’i çıkardıkları odaya girdi. Balta ile bir vuruşta camı çerçeveyi kırdı. Ayaklarını pencereden dışarı çıkarttı. Sıyrılarak aşağıya düştü yuvarlandı. Kalktı acıyan, kırılan yerlerini düşünmedi bile. Komşu evlerinin kapısına vardı. “Kele kırılasıcalar (5)  öldünüz mü? Ey obalar eşkıyalar kızımı kaçırdı! Emiş’imi kaçırdılar! Hele Allah’ın kulları yardım edin” diyerek komşu evlerinin kapılarını çaldı. Komşularının evleri hepsinin üzerlerine kilitlenmişti. İçeriden “Zöhre bacı açtır şu kapıyı da imdadına gelelim”.

   Zöhre koşarak uzaklardaki evlere gitti. Onlara haber verdi. Gelenler kısa bir zaman da kilitli evlerin kapılarını açtılar. Emiş’in kaçırıldığı bütün köyde duyuldu. Köyde ne kadar atlı varsa atlarına binerek, köye giren yollardan birkaç parçaya ayrılıp “Emiş, Emiş” diye bağırarak aramaya başladılar. Zöhre de atlılardan birinin terkisine bindi. Atlarını Sıradan Köyü istikametine sürdüler. Zöhre bağırıyor avazı çıktığı kadar “Yavrum Emiş’im geliyok (6) haa... neredesin ses ver? Emiş geliyok Emişşş...” Zöhre’nin sesine diğerleri de katıldı. “Emiş... Emiş,” ses yok. Zöhre’nin sesi karanlıkları yırtarak ilerliyorlardı.

   Emiş’i kaçıranlar Sıradan Köyü yolunda yürüdüler. Yoldan ayrılmak akılarına bile gelmedi. Biraz ilerledikten sonra, Çolak çıkartın şu ceylanın ağzındaki yaşmağı? (7) Emişin yaşmağını ağzından çıkardılar. Emiş ellerinden kurtuldu. Çolağa saldırdı, yoldu çolağın saçlarını. Çolak Emiş’in elinden kendisini zor kurtardı. Emiş’in göğsünün üzerine, elindeki tüfeğin dipçiği ile sıkıca vurdu. Emiş inledi, bu darbenin acısı ile yere yıkıldı. Çolak iki de belinin ortasına dipçikle vurdu. “Eğer bir daha böyle bir halt edersen karnını deşerim. Seni kahpe... benim kim olduğumu bilmiyorsun sen? Kalk ayağa yürü bakalım. Ağzını açar gık dersen köpek gibi gebertirim seni haydi yürü.” Zamantı çayına yaklaşmışlardı ki arkadan atların ayak sesleri, insanların bağırışı duyuldu. Eşkıyalar Emiş’le birlikte koşmaya başladılar. Fakat atlılar gelip yetiştiler. Zöhre’nin sesi avaz, avaz “yavrum, yavrum geliyok ha!” Anasının sesini duyan Emiş bağırdı; “Anaaa imdat!” Çolak kapattı Emiş’in ağzını. Ama atlılar yaklaştı geldi. Çolak bırakalım bu keçiyi canımızı kurtaralım kaçalım dedi. Yoksa burada beş on ölü daha olur diyerek çaya doğru kaçtılar. Emiş bu arada Çolak’ın yeğeni Ahmet’i yakaladı aldı altına. Ahmet’i bırakmıyordu. Ahmet Emiş’in altın da “Çolak Dayı beni nereye bırakıp gidiyorsun? Durun beni bırakmayın, gelenler beni öldürürler. Dayı imdat, beni bırakmıyor bu kız Dayı yetiş geliyorlar.” Ahmet’in feryadını duyan Çolak geri döndü. Ahmet’in üzerindeki Emiş’e tüfeğinin dipçiği ile süratlice vurdu. Emiş aldığı acıdan yana düştü, inledi. Ahmet ayağa kalktı. Bu arada yere düşen Ahmet’in tüfeğini Emiş eline aldı. Çolak daha hızlı davranarak Emiş’in bir beline bir de kafasına iki kurşun sıktı. Emiş çığlığı kopardı “anaaa” diye. Bir iki dakika sonra, Emiş’in kafası anasının kollarında mor perçemli şahin bakışlı yâri ile buluşarak, bulutların içinde kanatlı beyaz atları ile kayıp olup gittiler.

   Tüfek sesini duyan atlılar, birden durdular. Çolak’ın sesi atlılara; “Durun olduğunuz yerde. Eğer ölmek istemiyorsanız, kim ki bu çaydan öteye geçmeye cesaret ederse, kendini ölmüş bilsin?” dedi ve yeğeni Ahmet’le zamantı çayını öbür tarafa geçti gittiler. Onlar gitti ama Allah Emiş’in ahını onlarda koymadı. Emiş’in anasının deyişinden sonra, akıbetlerini ileride yazacağım öykülerde göreceksiniz.  Onların da anaları bacıları ağıt yakacak dizlerine vurup saçlarını yolacaklar.

   Emiş’in Anası Zöhre Hatun şöyle söyledi, Ergen kızı Emiş’in ardından.

Akşamın çal kaşığında (8)

Ben vurdurdum Emiş’imi

Gider babanı bulurum

Ararım Sarıkamışı

 

İrili ufaklı dağlar

Bilal’in anası ağlar

Emiş vurulmuş deyince

Hep ağlamış, iri beağler (9)

 

Alnında çalma kekili (10)

Bende koymadın akılı

Kıyma ne var, itin oğlu

Ağ konakların vekili

 

Vili kızcağızım vili( 11)

Şaşırmış gittiği yolu

Bilal ağan kına almış

Saçına vururum onu

 

Haftada başını yurum

Gül yağı, dökerim saçına

Hele görsen, kız bibisi (12)

Dikenler batmış kıçına

 

Ağ odası köşe, köşe

Irafda (13)  parlıyor şişe

Emmileri hep toplandı

Atı taştan düşe, düşe

 

Emiş anan benim kızım

Ben ağlarım dizim dizim (14)

Ana beni sürdüler

Firezlere geldi yüzüm

 

Aman Emiş’im, Emiş’im

Kazanıp da yememişim

Kurşun sıkmış, itin oğlu

Vay anam yandım demişin


1-Pazarören: Pınarbaşı’na bağlı kasaba.
2- Kılıçkışla: Pınarbaşı’nda köy.
3- Deller: Avşar boyu.
4- Basak: Zorla girmek.
5- Kırılasıcalar: Parçalanmak.
6- Geliyok: Geliyoruz.
7- Yaşmak: Başörtüsü.
8- Çal kaşığında: Akşamın erken vaktinde.
9- Beağler: Beyler.
10- Kekil: Perçem.
11- Vili: Ağıdın akışında uydurma söz.
12- Bibisi: Halası.
13- Iraf: Raf.
14- Dizim, dizim: Burada diz bağının çözülmesi anlamında.
KİTAPLAR
MAKALELER
ŞAİRLER