TELLİ SENEM
Yolların yapılmadığı, otomobillerin olmadığı bir zamanda, Tahir’in de evlenme çağı gelip de geçiyordu bile. Evlenmek için de parası olmalı idi. Parayı da ancak Çukurova’da ırgatlık veya tutmalık yaparak kazanabilirdi.
Çalışmak ve para kazanmak için Maraş’ın Tanır köyünden Torosları yaya olarak aşarak bir gün, Çukurova’ya vardı. Kendi bildiği, yapabileceği bir iş bulamadı. Irgatlığı (1) denedi. Elinde bir çapa ile diğer insanlarla birlikde, bir ağanın pamuk tarlasında ot dövdü. Birkaç gün çalıştıktan sonra, bu iş bana göre değil diyip o işden ayrıldı.
Bir de tutmalığı (2) deneyim diyerek başka bir ağanın kapısında tutma olarak çalışmaya başladı. Bu tutmalık ırgatlıkdan da daha zor. Her sabah erken kalkacaksın, atları, öküzleri tımar edecek, karınlarını doyurup, altlarındaki dışkıları temizleyecek, bu iş bittikten sonra ağaya varıp, “başka bir isteğiniz var mı” diye soracaksın. Hiç bir iş olmasa dahi ağa; Tahir Oğlum “çamurdan evin önü tümsekleşmiş, şuradan bir kazma kürek getir de düzeltiver” diyerek bin türlü iş çıkartıyordu.
Tahir düşündü taşındı, bu işin de kendisi için olmadığına karar vererek, bir ayın sonuna kadar çalışıp oradan da ayrıldı.
En iyisi ben Kozan’a gideyim. Orada bir handa yatar hamallık yaparım. Kendi işimde kendim çalışırım diyerek Kozan’a gitti. Önce bir hana yerleşti. Orda çarşı da gezerken saz yapan bir adam gördü. Adamın yanına girip, “ağam ben bir saz almak istiyorum ama çalmasını bilmiyorum. Bana belletir misin saz çalmayı?” “Bende çok iyi bilmem ama bildiğim kadar belletirim. Kimsin? Ne iş yaparsın?” gibi sualler den sonra, “her gün gel akşam üzeri sana göstereyim, bu saz nasıl çalınır” dedi.
Tahir arada bir hamallık yaparak, sazı tutmayı, tezene nasıl kullanılır onları öğrendi. Ustası da sesini çok beğendi. Artık hamallık yapmana gerek yok köy köy dolaş çal söyle dedi. Ustasının elini öperek, sazı omzuna alıp köylerde çalıp söylemeye başladı. Kadirli’nin Tırmıl köyünde çalıp söylerken, kendini dinleyen bir ağa, Aşık çok güzel söylüyorsun, buradan sonra benim konağıma gel de benim çocuklarıma da söyle seni dinlesinler dedi. Tahir her davet edilen yere gidiyordu. Ona herkes Aşık Tahir diyorlardı. Anası babası duysa inanmazdı. Artık aşıklık onun işi idi.
Tahir kendisini davet eden ağanın konağına geldi. Konağın geniş avlusunda yüksek bir çardağın ve dut ağacının gölgesinde, kadınların kimi yufka ekmek açıyor, kimi de yemek pişiriyor domates salatası yapıyorlardı. Tahir gelip binek taşının üstüne oturdu. Kendine göre Dadaloğlu’ndan, Köroğlu’ndan, Karacaoğlan’dan çalıp söylerken, onu dikkatle dinleyen kadınlardan biri; “Bırak şu Dadaloğlu’nu, Karaca oğlanı da bize biraz Avşar öldür de (3) onların ağıtlarını söyle? Hikayesini anlat”. Ağıtları söylemeye başlayınca, bir kız geldi karşısına dikilerek, iki elini göksünün altından birbirine bağladı. Kıpırdamadan, Tahir’e bakarak onu dinledi.
Tahir kızı görünce, sazın telleri bir daha güzel ötmeye başladı. Başkalarının türkülerini, ağıtlarını bırakarak kendi kendine farkında olmadan yakıştırıp, yakıştırıp çalıp söylemeye başladı. O anda karşısında duran Telli Senem’e aşık oldu. Tüttü yüreği her yeri yanmaya başladı. Daha fazla söyleyemedi. Binek taşından kalkıp gitmeye hazırlanırken, “dur Aşık burada yemek yenmeden gidilmez” dediler. Tahir’in karnını doyurup biraz da bahşiş verdiler.
Aşık buralara bir daha gelirsen seni yine bekleriz. Bizleri ağlattın duygulandırdın. Avlu kapısından çıkıp giderken, kız arkasından gelerek, “senin adın ne” dedi? “Tahir”, “Benim adım da Telli Senem”.
Tahir; “Senem... Telli senem...” diyerek arka arkaya giderken yere düştü. Kalktı sazını aldı. Giderken ağzından sadece “Senem.. Telli Senem..” çıkıyordu. Yattığı yerde sabaha kadar uyuyamadı. Tahir’e göre Telli Senem yüce bir varlıktı. Adı şanı belli Haydar ağanın kızıydı. Kapısında çalışan sayısız ırgat, atlarına bakan tutmaları vardı. Telli Senem kim, ben kimim? Telli Senem’i bana verirler miydi? Hayır vermezler. “Tahir bunları aklına bile getirme” dedi kendi kendine. Üç yıl içinde zaman zaman Telli Senem’in babasının konağına giderek ağıtlar türküler söyledi. Bir defa dahi Senem’e “seni istiyorum, seviyorum“ diyemedi. Memleketine döndü. Bir daha da Çukurova’ya gitmedi. Unutamadığı aşkı, Telli Senem arşın arşın uzaklarda kaldı. Evlendi bir başkası ile çocukları oldu. Aradan elli yıldan fazla zaman geçti.
Maraş yöresinde kalaycılık yaparak geçimini sağlayan bir Ermeni vardı. Köy köy gezer kap kalaylar ayaklı gazete gibi ne olmuş ne bitmiş o bilirdi. Her köye gelişinde ona saygı gösterir evlerinde misafir ederlerdi. Ermeni, kış gelip yollar aşılmaz olunca da, Çukurovaya gider. Oradaki köylülerin kaplarını kalaylardı. Böyle bir günde Ermeninin yolu Çukurova’da Tırmıl köyüne düştü. Telli Senem’in gelin olduğu konakta kap kalaylarken;
Telli Senem, Kalaycıya “sen nerelisin evladım?” diye sordu.
Ermeni: “Maraş’ın Tanır köyündenim.”
Telli senem, bir şey olmuş gibi Ermeni’ye bakarken donup kaldı.
Ermeni; “Hayırdır abla öyle donup kalıverdin, bir şey mi oldu?”
“Yo, hayır, bir şey olmadı. Sen Aşık Tahir’i tanır mısın?”
“Onu tanımayan kimse yok ki.”
“Yaşıyor mu bari?”
“Evet, üç ay evveline kadar yaşıyordu.”
“Eğer onu görürsen, Telli Senem’in selamı var de.”
“Olur, abla söylerim selamını.”
Ermeni işini bitirip giderken Telli Senem, Ermeni’nin hak ettiğinin iki misli para vererek onu uğurladı.
Ermeni, Tahir’in köyüne gelince Tahir’i gördü, ona, sana bir şey söyleyeceğim. “Kışın Çukurova’ya gitmiştim kap kalaylamak için orada bir köyde, adı Tırmıl mı ne olacak işte o köyde bir kadın seni sordu.”
“Bir kadın mı, ne dedi adı neymiş o kadının?”
“Adının Telli Senem olduğunu söyledi. Dedi ki yaşıyorsa Aşık Tahir’i görürsen Telli Senem’in sana selamı var” de dedi.
Tahir, Senem adını duyunca doksan yaşındaki yorgun yüreği hopladı. Ömür boyu unutulmayan, kanayan aşk yarası sızladı. Bir defa dahi Telli Senem’e ben sana vurgunum diyemediği, bir gün dahi aklından çıkaramadığı Telli Senem’den selam gelmişti. Sazını alıp geçmişlere taa ötelere giderek şunları söyledi.
Aşkın tavası da ocakta kaynar
Coştu deli gönül, meydan da oynar
Ermeni dillerin, şekerler çiğner
Tatlı tatlı söz olmaya başladı
Bir selam geldi. Telli Senem’den
Deli gönlüm, şad(4) olmaya başladı
Akmaz iken kör (5) pınarın ayağı
Suyu gelip, çağlamaya başladı
Senemin giydiği, ipekli sarı
Yılda bir selamın, geleydi bari
Yıkık değirmenin, bozuk çark evi (6)
Suyu geldi, çağlamaya başladı
Hele bakın şu feleğin (7) işine
Neler geldi, genç yaşımda başıma
Senem değmiş, yetmiş seksen yaşına
Benim ki de yüz olmaya başladı
Şu görülen, Bin boğanın dağları
Kırcı (8) boran aşılmıyor belleri
Yazıcı oğlu, (9) Şereflinin (10) beyleri
Koca Tahir, yaz olmaya başladı
(1)Irgat: 1. Tarım işçisi, rençper Yapı işçisi. 3. Amele, işçi.
(2)Tutmalık: Aylık veya yıllık anlaşmalı işçi.
(3)Avşar öldür: Avşar Ağıdı söyle.
(4)Şad: Mutlu, sevinçli.
(5)Kör Pınar: Ağlamayan gözler.
(6)Bozuk çark evi: Kendisini suyu akmayan eski değirmene benzetmiş.
(7)Felek: 1. Gök, gökyüzü, sema2. Dünya, âlem. 3. Talih, baht, şans
(8)Kırcı: Dolu.
(9)Yazıcıoğlu: Maraş’ta tanınmış aile adı.
(10)Şerefli: Maraş’ta bir köy adı.