17 - GALIN (BAŞLIK PARASI)
GALIN (BAŞLIK PARASI)
Leyli o kadar güzel bir kızdı ki ünü Sarız köylerinde söylenir olmuştu. Yörede genellikle kadın ve erkekler esmer olmalarına karşın, Leyli sarışın, uzun saçlı, çakır gözlü, kirpiklerinin çakır gözlerin üstünde kılları sayılacak gibi, dizi dizi görülür, hiçbir genç onun gözlerine bakıp da başını yere eğmeden, yüreğine bir sızı girerek yanıp tutuşmadan başı dönmeyen olmazdı. Gençler kendi kendilerine çeşitli sebepler bularak, Leyli’yi görmek için evlerinin önünden savuşur (1) su kuyusunun etrafında oyun oynarlardı. Herkes gönlünde Leyli’yi saklar, tatlı derin hayallere dalarlardı. Çimlerin üzerinde yatar, gökyüzünde küme küme bulutların çevresinde oluşan şekilleri Leyli’ye benzetir, of çekerlerdi. Köyde aracı kızlar tarafından Leyli’ye evlenme teklifinde bulunmayan genç ve yaşlısı kalmamıştı. Leyli’nin cevabı herkese ayni olurdu. Babam bilir.
Babası Sarı Ali, kızının güzelliğinin farkındaydı. Bu kızı kim isterse ağırlığınca altın alırım diye düşünürdu. Her gelen dünürcüye “kısmetse olur inşallah” der, ardından da “ama ve lakin yüz koyun, iki öküz, bir At, ayrıca da elli mecidiye” der, “bunları verebilecek misin ağa” derdi.
Gelen dünürcüler, hiç cevap vermeden giderlerdi. Giderken de “dürzü, namussuz Sarı Ali, bu kadar mal, para kimde var? Alda kızını başına çal, turşusunu kur da kokmasın” derlerdi.
Aktepe Köyünde Seyis Ali’nin oğlu Duran, Sarı Ali’nin köyünde davet edildiği bir düğüne geldi. Leyli’yi orada görüp, âşık oldu. Düğünün bitmesini, gelinin gelmesini sabırsızlıkla bekledi. Leyli’yi gördükten sonra, düğünde olup bitenlerden habersiz sadece Leyli’yi düşündü. Ağacın dalını, evlerinin örülü taşını, tavukları her gördüğü nesneyi, Leyli’ye benzetiyordu. Heyecandan hastalandı düğün bitmeden Aktepe Köyüne geri döndü.
Eve gelince anası Sultan: “Ne oldu oğlum, betin benzin solmuş, düğünde kavga mı ettin söyle bakalım, benim biricik oğlum, gözümün nuru nen var senin?”
-“Ana hiç sorma halimi, düğünde Sarı Ali’nin kızı Leyli’yi gördüm...”
-“Bak başıma gelenlere, sonra?”
-“Sonrası var mı olan oldu işte, âşık oldum. Âşık oldum diyorum sana ana! Söyle babama, ya bu kızı bana alır ya da çeker giderim gurbet iline, bir daha da ölsem dönmem gurbetten... Hemen isteyin bu kızı. Sana ben bu kadar derim...”
-“Baban köyün içine gitti akşam gelince münasip bir dille anlatırım ona. Sen hiç merak etme. Seyis Ali, kimi istersen onu alır sana.” Başını okşayarak, “benim biricik oğlum malımız mülkümüz feda olsun sana. Üzme canını ben hallederim.”
Akşam yemeğinde Duran sofraya oturmadı.
-Babası: “Neyi var bu oğlanın?”
-Neyi olacak keyifsiz o kadar. Oğlum madem yemek yemiyorsun, bari ahırdaki mallara baksan” diyerek Duranı gönderdi.
Sultan elindeki kaşığı sofraya koyarak, “Neyi olacak, oğlum kara sevda olmuş.”
-“Ne dedin sen, anlamadım kime sevda olmuş?”
-“Kınalı kaya köyünde Sarı Ali’nin kızı Leyli’ye düğünde görmüş vurulmuş kıza cahil oğlan. Bu kızı bana almazsanız çeker giderim gurbet iline, bir daha da dönmem diyor.”
-“Yahu karı sen bilir misin, Sarı Ali kim? O dürzüyü çok iyi tanırım ben, üç kızından galın (2) parası alarak Karun gibi zengin oldu. Bu adamdan kız mı istenir. Diyelim ki kızı istedik, oda verdi, galın olarak isteyeceği para, bütün varlığımızı versek yetmez. Bacağımızdan donumuzu da alır, orta da çıplak bırakır. Rezil oluruz elâleme... Bu iş olmaz. Söyle oğlana, boşu boşuna heveslenmesin?”
Sultan, kaşığı eline alıp, üç defa sofra tahtasına vurarak,
-“bana bak Ali ağa, hiç bir şey oğlumdan kıymetli değil. Oğlum için her şeyimi verir de dilenirim bile bu işi uzatma. Yarından tezi yok gidip, isteyelim şu kızı...”
Aradan birkaç gün geçtikten sonra Seyis Ali, karısının dırdırına dayanamayarak, ister istemez razı oldu. KınalıKaya Köyüne giderek, Sarı Ali’den kızı Leyli’yi istedi oğlu Duran’a.
-“Ali Ağa benim oğlan, senin kızın Leyli’yi düğünde görmüş, oracıkta kara sevdaya tutulmuş, bize de bunları birbirlerine kavuşturmak düşer. Sen beni tanırsın bende seni. Bundan dolayı kızın Leyli’yi oğlum Duran’a istiyorum Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile bu işe ne dersin?”
-“Ne diyeyim, kısmetse olur inşallah. Ve lakin kızıma karşılık, yüz koyun, bir at, bir çift öküz, ayrıca da elli mecidiye altın isterim. Bunları verebilecek misin Ali ağa?”
-“Hepsini anladık ta bu elli Mecidiye altın da ne?”
-“Benim kızım, yüzlerce altın değerindedir. Sırma saçlı, çakır gözlü, var mı bir tane daha eşi? Aha kızım, aha istediklerim, getir bunları götür kızımı, başka da diyeceğim yok” diyerek kesti attı.
Seyis Ali kıpkırmızı oldu. Söyleyecek bir şey bulamadı. Sultan söze karışarak;
-“Ali Ağa istediklerin bunlar olsun. Bir ay içinde bunları getirir sana veririm gelinimi de alırım haberin olsun.”
-“Sen bunları getirirsen, ben de kızımı verdim gitti. Hayırlı olsun” dedi.
Kız için istenilen ağırlık (3) verildi. Bir ay içinde düğün de yapılarak, Leyli Kınalıkaya köyünden, Aktepe köyüne Duran’a gelin geldi.
On gün sonra daha dün zengin iken bir ay içinde köyün en fakir adamı durumuna düşen, Seyis Ali düğün olmuşta evine gelin değil cenaze gelmiş gibi üzgün düşünüyor. Ofluyor, pufluyor ne yapacağını bilemeyerek evin ortasında dolanıp duruyor.
-“Ulan pezevenk daha dün at hırsızı idin. Dört kızını gelin ettin Karun gibi zengin oldun. Ulan senin bana yaptığını, Firavun Musa’ya yapmadı. Seyislik yaparak yıllarca at yetiştirip sattım. Sana verdiğim malları edindim. Senin şu sarı çıyan kızın için mi? Ben bu kadar çalıştım çabaladım kızını al başına çal pezevenk.”
Odanın ortasındaki direğin arkasında ayakta duran yeni gelin Leyli, fısıltı halinde kayın babasına:
-“Benim babama küfür etme? Beni oğluna zorla vermedi.”
-“Sen, sen sarı çıyan, ne konuşuyorsun öyle” diyerek, Duran’ın odada olmadığı bu sırada Leyli’nin uzun sarı saçlarından tuttu, tokatlayıp, tekmelemeye başladı. Sultan kocasının elinden Leyli’yi alamadı. Leyli’nin kafasını orta direğe vurdu. Leyli bu darbeden bayılıp yere düştü. İki saat sonra ayıldı, gözleri açık ama hiç bir şey göremiyordu. Üç gün sessiz sedasız ağzına bir lokma ekmek, bir yudum su almadan, kıpırdamadan yattı. Yeni doğan güneşe bakması gerekirken o gözlerini yumdu.
Leyli’nin babasının şikâyeti üzerine Seyis Ali hapise Leyli mezara gitti. Duran deli oldu. Ömrünün sonuna kadar, Leyli’nin mezarı etrafında dolandı durdu.
Leyli’nin bir kız arkadaşı, kendisini Leyli gibi hissederek onun ağzı ile elime geçirebildiğim şu üç kıta ağıdı yaktı.
Oruç tuttum, bayramını etmedim
Gelin oldum, Muradıma yetmedim
Emrinizden başka bir iş tutmadım
Kıyma kayın babam, canıma kıyma
Baba senden çok mu aldık kalını
Kalın için öldürmezler gelini
Haber sal, tez göndersinler malını
Kıyma kayın baba, canıma kıyma
Aşağıdan gelen, bir kanlı melek (4)
Yolumu yolsuza, uğrattı felek (5)
Demek bu yolda hepimiz mi ölek
Kıyma kayın baba canıma kıyma
1-Savuşmak: Bulunduğu yerden acele ile gizlice veya dikkati çekmeden ayrılmak.2-Galın: Kalın, ağırlık, başlık. Evlenecek erkeğin kız tarafına verdiği para. Başlık parası.
3-Ağırlık: Kalın, galın, başlık. Evlenecek erkeğin kız tarafına verdiği para. Başlık parası.
4-Kanlı melek: Azrail
5-Felek: 1. Gökyüzü. 2. Dünya, âlem. 3. Talih, baht, şans.