KEÇİ DERİSİ
İsmail Emmisi Molla Mehmet’in kızını istedi. Molla Mehmet zengindi. Kızını başlık parası almadan kardeşinin oğluna vermeyeceğini söyledi. “Adam değil mi?” gitsin kazansın dedi. “Kızım onu gelinceye kadar bekler.”
İsmail, omzuna bir yogan, bir bel, bir kürek alarak Çukurova’ya ameliyelik, ırgatlık yapmak üzere gitti. Çukurova’ya götürdüğü bel ve kürekle, hendekler eşti, kanallar yardı. Kabala çalıştı. Sevdiği emmisi kızını para biriktirip almak için. Samanlıklarda, ahır köşelerin de yattı. Kendine bakamadı, ağır hasta oldu. Köyünden gidip de beraber çalıştığı arkadaşları, İsmail’i köyüne geri getirdiler. İsmail’in ağır hasta olduğunu duyan emmileri başına biriktiler. Vezir ismindeki emmisi elindeki kehribar sarı tespihini tıkırdatarak, “ben şimdi sana bir ilaç yapacağım ki yarın sabahleyin şıp (1) diye ayağa kalkacaksın.” Oğullarından birini çağırdı. “Haydi alın getirin büyük ala keçiyi” yanında bulunanlara da “siz de çabuk iki keskin bıçak bulun?” Kısa zamanda ceylan büyüklüğünde ala keçiyi getirdiler. Ellerinde bıçakla bekleyenlere “çabuk kesin bu keçiyi. Keser kesmez, öyle çabuk derisini yüzeceksiniz ki deriyi soğumadan getirip, bu zavallı İsmail’e saracaksınız. Sobayı da bol bol yakalım. Güzel bir terletelim.” Vezir Ağanın sözleri hemen yerine getirildi. Keçi dışarıda yüzülürken, Vezir Ağa da içeride İsmail’i soydu. “Sobaya bol odun atın, içeri alev gibi, fırın gibi olsun. Sıcak çok iyi gelir. Bu oğlan terlemeli sırılsıklam olmalı, yoksa oğlanın vücudun da musallat olan illet kolay, kolay çıkmaz. Kadınlar siz de dışarı çıkın bakalım.” Kadınlar derhal odadan dışarı çıktılar. Yüzülen keçi derisi getirildi. İsmail’i çırıl çıplak soyup, keçi derisinin içine sardılar. Keçinin işkembesini de delmeden getirip, ayaklarını içine soktular. Üzerine de iki kalın yün yorgan örttüler. Başını da bir peşkir (2) ile bağladılar. İsmail’in tek görülen yeri dudakları, burnu içine gitmiş iki gözü görülüyor. Bu derdin mükemmel devasını bulan Vezir Ağa kadınlar da içeri girsinler dedi. Vezir Ağa İsmail’in bir yanına, diğer yanına da anası oturdu. Birçok kişi ayakta, sağda solda oturanlarla oda doldu. Deriye çekilmiş İsmail’in, nasıl iyi olacağını merak ederek bekliyorlardı. İsmail ısınmaya başladı. Emmisi Vezir’e gülen gözlerle bakarak, “iyi olacağım değil mi emmi dedi?”
Vezir Ağa büyük bir iş başardığına inanmış edası ile hafif gülerek yarı alay edercesine, “tabi iyi olacaksın. Hem de ömründe bir daha hasta olmayacaksın.” İsmail’i hararet bastı. Gözleri daldı. Emmisine bakarak, Emmi o kadar sıcak oldu ki yanıyorum. Vezir Ağa: Aha işte şimdi illetin çıkmaya başladı. Sabırlı ol bakalım, aslan gibi deli kanlısın, çocuk değilsin dayan bakalım? Anası İsmail’in yanaklarını, göz çukuruna dolan terlerini silerken “sabret yavrum. Hemen şimdi koyduk deriye seni.” İsmail anasına imdat çığlıkları saçan gözlerle bakarak, “Ana, ana ben yanıyorum ana çıkartın beni bu deriden.” “Dur bakalım kurbanı olduğum İsmail’im azıcık sabret bire ulan Vezir emmin bilir ne zaman seni çıkaracağını.”
İsmail, Vezir emmisine döndü, “emmi kurbanın oluyum, ne olur beni çıkart, yanıyorum emmi yanıyorum!” “Sabret sabret “dedi Vezir emmisi. Anası durmadan terleyen İsmail’in yüzünü siliyor. İsmail bayılıp, bayılıp ayılıyor. “Su, su” diyor.
Vezir emmisi: “Sabret İsmail sıcakla soğuk bir arada olmaz.” İsmail’e bir yudum su veren de olmuyor. Herkes İsmail’i seyrediyor.
İsmail: “Beni öldürüyorlar... Beni yakıyorlar...” diye feryat ederek etrafında bulunanlardan imdat bekliyor. “Yanıyorum, yanıyorum” diyor. Kimse sesini duymak istemiyor. Feryatları cevapsız kalıyor. Herkes ona acıyarak bakıyor ama ellerinden bir şey de gelmiyor. Yatakta terlerse iyi olacağına inanıyorlar. Bütün feryadı cevapsız kalıyor. Bayıldı bir zaman baygın kaldı.
Amcası Vezir: Yılışarak güldü elindeki tespihi, bir daha aktardı. Şakşak ettirerek. “Bakın kendine geliyor. Biraz sonra gözlerini açacak. Sakin, sakin oh... kurtuldum” diyecek. “Az kaldı” diye seyredenlerin merakını giderdi. İsmail bir daha açtı gözlerini dudakları kıpırdadı, söyledikleri anlaşılmadı. Gözleri tekrar yavaş yavaş kapandı. Bir hayli zaman geçtiği halde, gözlerini açamadı. Vezir emmisi elini İsmail’in alnına değdirdi. Ayağa fırladı. Odada bulunanlara baktı. “Aman uşak ocağınız batsın, oğlanı öldürdük. Açın, açın çabuk deriden çıkartın.” İsmail’in anası, bir kaplan kesildi. Çarçabuk İsmail’i deriden çıkardılar. “İsmail İsmail...” İsmail de ses yok. Yanan bedeni buz gibi olmuş. Odanın içinde feryat koptu. Ağlayanlar, saçını başını yolanlar birbirine karıştı. Vezir emmisi bilginlik taslıyarak, İsmail’i yakmış oldu.
Yas bittikten sonra, İsmail’in sözlüsü ile diğer bir kardeşi evlendi. Olay Tomarza’nın Kaman köyünde geçti.
Bibisi Anşalı hatun ölen ergenine şöyle söyledi.
Babam oğlu düğün kurmuş
Hanı düdük, hanı davul
Zahmerinin (3) kış gününe
Seğmenler (4) oynamaz havul (5)
İsmail nerde kaldı
Sağmenleri örtmeye (6) daldı
Uşaklar özneyi (7) saklayın
Gelin döşemeye (8) geldi
İsmail’den aldım izin
Dizli yom dizim, dizim
Gelin yük dibi devşirir (9)
Ne ardımda pusan kızım
Evimi de unuttum da
Düştüm yeğenimin derdine
Damın başına çıkar da
Elini verir ardına