GELENEKLER

25 - ALDIK GİDİYOK KIZINIZI

ALDIK GİDİYOK KIZINIZI

    Tomarza’nın Şıhbarak ve Keprin köyleri: Keprin Avşar Köyü, Şıhbarak Köylü, köyü. (9) Buralar da insanlar birbirilerini tanımak için, Sen nerelisin? Diye sordukların da eğer kişi Avşar değilse, köylüyüm diye cevaplar. Avşar ve köylü, köyleri iç içe kız alır, kız verirler, düğünleri de dillere destan olur. Paranın, herkesin elinde cebinde bulunmadığı bir zamanda, oğlan evi ve kız evi düğünleri için okuntu dağıtılırdı. Okuntular da genellikle istikan olurdu. İstikan şimdiki beli ince küçük çay bardağına denirdi. Okuntu bardaklarının dış yüzleri de kırmızı ve sarı renkli boya ile süslü olurdu. Bu renkler genç kızlara çok cazibeli gelirdi. Ayrıca kızın baba evinde dokuduğu yün çoraplar ve mendiller de okuntu olarak gönderilirdi. Bu okuntuya karşılık oğlan evine düğün için gelen davetliler, ya tek başına ya da birleşerek, koyun, keçi veya sığır alır getirirlerdi. O kadar çok mal gelirdi ki düğün sahibinin sahip olduğu mal sayısından fazla olurdu. Bunun bir kısmı kız evine gönderilirdi. Gelen gelincilere yemek yapılması için. Kalanlar da köydeki evlere dağıtılır. Akşam yemeğinde misafirlere yedirilsin diye. O gece yemekler yendikten sonra çok güzel eğlenceler yapılırdı. Yukarıda belirttiğim gibi dillere destan olurdu. Düğünlerde eğlencenin adı gülüp oynamak, muhabbet edip, unutulmayacak şakalar yapmak, daha sonra da bu hatıraları yâd edip, bir daha ki düğüne hazırlanmaktı. İşte bu düğünlerin birinden küçük bir öykü:

    Şıhbarak, köylü köyünden, Keprin’e, Avşar köyüne gelin almak için gelinciler geldiler. Gelenleri kız evi köyün dışında karşıladılar. Bu gece hangi evde misafir olacaklarını önceden bilmeleri için, herkes misafir edeceği kadar kişileri orada ayırıp, kendi evlerinin önüne kadar götürerek bu gece bu ev senin sayılır, düğün evinden ne zaman gelmek istersen misafirimsin diyip, birlikte düğün evine geldiler. Akşam davul zurna eşliğinde herkesin katıldığı oyunlar oynanıp, halaylar çekildikten sonra, hızını alamayanlar, bir evin büyük odasında toplanarak, kahve fincanı ile yüzük oynamaya başladılar. Yüzük oyununda hazır bulunanlar ikiye ayrılır. Tek bir kişi tarafsız kalır. O kişi de yedili, beşli veya üçlü fincanların altına, bir tepsinin üstünde bir yüzük saklar. Kimsenin görmediği bir yer de. Tepsi ortaya gelir. Taraflardan biri, bir fincan kaldırır, o fincanın altında yüzük yok sa, sıra diğer tarafa geçer. Hangi taraf yüzüğü bulursa o taraf bir sayı kazanmış olur. Bu oyun beş defa tekrar edilir her kazanılan sayının kendisine has beyitleri var o beyitleri kazanan taraflar söyleyerek gülüşürler ve sayı kayıp eden tarafa küçük bir ceza verilir. En büyük ceza da oyunun bitiminde vardır.

   Bu oyunu oynamak için, oğlan evi bir taraf, kız evi bir taraf oldular. İçinde bulunulduğu ortamdan dolayı, genellikle oyunu kız evi kazanır. Ne demişler? “kız evi naz evi” Böylece oyunu kız evi olan Avşarlar kazandı.

    Nasıl bir ceza verelim bu oğlan evine diye birbirilerine danıştılar. İçlerinden biri dedi ki ben gidip ahırdan taze inek dışkısı getireyim. Bir kap içinde. Bu yüzüğü dışkının içine koyalım bunlardan biri yüzüğü dışkının içinden dili ile dışarı çıkartsın dedi. Aferin ulan sana, iyi buldun cezayı dediler. Bir kabın içinde dışkıyı getirip, ortada bulunan yuvarlak ekmek açma tahtasının üstüne koydular.

    Kim çıkarsın bu yüzüğü diye düşündüler. Oğlan evinden Hasan kahya’nın çıkartmasına karar verdiler. Hasan Kahya, hatırı sayılır zamanın ileri gelenlerinden şair sesi çok güzel, Avşar ağıtlarını kafiyesine göre söyleyenlerden biri idi. Haydi Hasan ağa çıkart bu yüzüğü b.. içinden dediler.

 -Hasan Kâhya: Çocuklar bu bana verdiğiniz ceza çok kötü! Gelin bu cezayı değiştirin?

 -Gençler; Olmaz ceza, cezadır çıkartacaksın b... içinden.   

 -Hasan Kâhya: Peki ille de yapmamı istiyorsunuz? Hatırınız için, çıkartıyormuş gibi başımı kabın üstüne kadar eğeyim. Sizin de gönlünüz olsun.

 Dedi. Başını kabın üstüne eğdi. Bu arada orada yakının da bulunan yaramaz biri, Hasan Kâhya’nın başını üstten aşağıya bastırdı, yüzü dışkıya bulaştı.

    Hasan Kâhya, çok kızdı. Yüzünü yıkayıp, geldikten sonra yerine oturdu.

 -Hasan Kâhya: Ulan Avşarlar, ben size öyle bir iş yapacağım ki dünya durdukça söylenecek, sizin bu ağıtlar gibi dilden dile dolaşacak.

    Herkes sessiz Hasan Kâhya’nın söyleyeceklerini anında ezberlemek için pür dikkat dinlemeye başladılar. Hasan Kâhya, oturduğu yere iyice yerleşti. “Şimdi beni dinleyin” diyerek başladı söylemeye. 

Nalçasız olur çizmesi
Hoş olur yenge gezmesi
Seğmene (1) serinlik verir
Önden karamuk (2) ezmesi
 
Süpürgesi çam dalından
Dolandık beyler kolundan
Tütünü yok, kahvesi yok
Usandık tatlı dilinden
 
Neler yazılı hatıra da
Köçekler döner ortada
Seğmene piliç pişecek
Daha cücük (3) yumurtada
 
Bulut gelişir havada
Beyler oturmuş sofa da
Boş keseyi meydana atmış
Tütünleri koz ovada
 
Gelir Taşoluk (4) yolundan
Örmesi (5) düşmüş belinden
Postala deri hamlamış
Bağları keçi kılından
 
At inmez mi sandın taşta
Kıl bitmez mi sandın başta
Bayraktar bir postal giymiş
Altı yok. Gönü Maraş’ta
 
Köşkerler de döver muşta (6)
Kıl örme bağlı başta
Düzgün atının takımı
Kaltak (7) ta öte Marş ta
 
Hacılar hacı olur Minede
Gelinler oynar kınada
Davul tutmayın beylere
Hazır harçlık zampara da
 
Keşkek kaynıyor kazan da
Sulu zırtlak, (8) sol yanın da
Nuh ağa tömbeki içer
Tömbekisi İsfahan da
 
Avcular bilir alacağın
Tavşanlar bilir yolağın
Avşarın çıktı üzümü
Sinekli derenin çileği
 
Gürler ağacın kabası
Keçi kılından abası
Beylerin adını, batırdı da
Kırılsın keprin obası
 
   Dinleyenler “Yahu Hasan Ağa biz sana bu kadar etmedik. Bari bir dörtlük de şanımıza yakışır bir şey söyle” dediler. Hasan kâhya: “Peki söyleyeyim” dedi.
 
El bize ne kırık hanlar.
Ha şöyle ne güzel
Hasan Ağa devamla
Kısrağı katır kunnar
 
   “Ayıp ediyorsun vallaha Hasan Ağa. Biz de seni adam belledik düzgün söyle” dediler.
 
Çan öter kuzu meleşir.
Ne şöhretli göçer bunlar.
 
   “Daha da söyleyim” diyerek misafir olduğu eve gitti. Öbür gün öğleye doğru, gelini alıp giderken dereden geçtikten sonra. Onları yolcu eden kız evine dönerek,
“Ulan Avşarlar”:
 
Çok çektik nazınızı
Hep dinledik sözünüzü
Aldık gidiyok kızınızı
İt dalasın yüzünüzü
 
dedi. 

1- Seğmen: Düğün alayı, düğüncü, gelin alıcılar.
2- Karamuk: Karanfilgillerden, ekin tarlalarında biten, yaprakları karşılıklı, çiçeği pembe mor renkte, zararlı bir bitki.
3- Cücük: 1. Tomurcuk. 2. Soğan, marul vb. katmerli bitkilerin en iç bölümü. 3. Bir şeyin küçüğü veya onu andıran bir parçası. 4. Kümes hayvanlarının yavrusu, civciv. 5.  Kuş yavrusu.
4- Taşoluk: Kayseri ili, Pınarbaşı ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
5- Örme: 1. Bükülmüş iplik. 2. Kalın halat. 3. Dokuma kuşak.
6- Muşta: Kunduracıların, derileri vurarak inceltmek için kullandıkları metalden tokmak.
7- Kaltâk:  1. Üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü. 2. Kuskunsuz eyer. 3. Atın üzerine oturmak için konulan takım.
8- Zırtlak: Yavan, tatsız beğenilmeyen yemek.
9- Şıhbarak Köyü: Kayseri ili, Tomarza ilçesine bağlı bir yerleşim birimi.
KİTAPLAR
MAKALELER
ŞAİRLER