KİBAR’IN AĞIDI
Kibar mı kim? Bahçede, bağlarda oynayan, dağlarda keklik avlayan, her gördüğüne havlayan, sevimli köpeğimiz. Yattığı yerden kalktı. Bu da ne? Hiç duymadığı bir ses, köyün karşı yamacından, kocaman bir şey köye doğru geliyor. Ben bu gelen her ne ise bu yoldan öbür tarafa geçirmem diye düşündü. Yolun ortasına çıkıp gelene havlamaya başladı. O şey neyse, Kibar’ın yanına yaklaştı, Kibar önüne geçti. Hav, hav geçemezsin buradan dermiş gibi. Tabi dolmuşun sürücüsü Kibar’ı anlayamadı. Önümden kaçar diye durmadı. Bizim Kibar da dolmuşun tekeri altında can verdi. Kibar’ın öldüğünü duyan gençler toplanıp, bir yer eşerek ona mezar yaptılar. İçlerinden biri: “Arkadaşlar, bu Kibar’ı hepimiz severdik değil mi?” “Evet” dediler. “Öyleyse buna bir ağıt yakak da unutulmasın.” “Tamam” dediler, başladılar ağıt yakmağa:
Şevki gibi, tüy sarı
Mehmet gibi, çok carı (1)
Baktın dolmuş geliyor
Sağ tarafa, çekil bari
Teker ezmiş dizini
Karga oymuş gözünü
Ağıt etsin diye getirdiler
Hacı Kaa’nın kızını
Dağların karı erir
Başını duman bürür
Kuyruğunu kıvırmış
Köy muhtarı gibi yürür
Döndü Ablan büker erişi (2)
Farsaklar (3) yapar çirişi (4)
Abdullah Tez Can’a benzer
Çömeldiği yerden ürüşü
Ekmeği yemez zehirli
Ziya gibi de kekilli
Vardım ki düşünüyor.
Tamer gibi ince fikirli
Eksilmez Erciyes’in kışı
Öter kayanın baykuşu
Hasan onbaşıya benzer
Sola dönüp bakışı
Zengin değil, gönlüm fakir
Allah’a ederim şükür
Döndüm geri baktımdı
Mahzur gibi gözü çakır
Unuttuk arkadaşın birisini
Sen söyle Hacı gerisini
Sabri’ye haber salın da
Keşfe getirsin Kayseri valisini