AVŞAR AĞIT VE TÜRKÜLERİNİN DERLENMESİ MESELESİ
AVŞAR AĞIT VE TÜRKÜLERİNİN DERLENMESİ MESELESİ
Avşarlar, Oğuz boyları içinde gerek nüfus kesafeti ve yayıldıkları alan, gerek siyasi ve sosyal hareketlilikleri bakımından önemli bir yer işgal etmektedir. Ancak bu çalışmada amacımız Avşarların yüzyılları kapsayan siyasi faaliyetleri değildir. Özellikle son dönem (1692’de başlayıp 1865’te sona eren İskân dönemi) Avşarlara ait edebi ve kültürel unsurların derleme sorunları üzerinde duracağız. Açıkça belirtmeliyim ki Avşarların bu iskân döneminde ağırlığı Orta ve Güney Anadolu’da olmak üzere ülkemizin batısından doğusuna birçok bölgeye dağıtılması, onların sosyal ve ekonomik olarak perişan olmalarına sebep olmuştur. Bu durum uzun bir süre toparlanmalarını da engellemiştir. Maalesef bu süreçte Avşar boyuna ait birçok kültürel değer, yağmalanmıştır. Tabi Avşarlar, gelen derlemecileri büyük bir misafirperverlikle karşılamışlar, onlara yöresel ağıt ve türküleri okumuşlar, fakat bu değerlerin yağmalandığından haberleri bile olmamıştır.
Avşarlara ait ağıt ve türkülerin derlemeciler tarafından ya kendi adlarına veya memleketlerine mal edilerek derlendiğini görüyoruz. Ancak derlenen malzemedeki kimi ağız özelliklerinin, kelimelerin, uygulamaların derlendiği iddia edilen yöreyle uyuşmaması uzun süre dikkatlerden kaçmıştır. Ayrıca derlemeci, yerel kültürü bilmediği için anlayamadığı uygulamaları başka eylemlerle değiştirmiş; anlam veremediği kelimeleri ya yanlış kaydetmiş ya da yerine başka kelime yerleştirmiştir. Ancak bu değiştirmeler halen söz konusu malzemelerde iğreti olarak durmaktadır. Avşarlar, son 25-30 yılda henüz yeni yeni içinden yetişmiş eleman çıkarmaya başlamıştır. Umut ediyorum ki, her ne kadar geç kalınmış gibi gözükse de, yetişen nesil bu yağmalanmaları ve hataları tespit edip hakkı teslim edeceklerdir. Yaptığım çalışma bu amaca yönelik bir adım kabul edilmelidir. Elbette bütün sorunları görmüş ve incelemiş değilim. Sadece birkaç örnek vererek konunun fark edilmesini arzulamaktayım. Burada verdiğim bilgilerin kaynaklarının elimde var olduğunu da söylemeliyim. Ancak bu bir akademik çalışma değildir. İçimizden yetişmiş kıymetli araştırmacılar, halkbilimciler bu meseleyi etraflıca inceleyecek ve Avşar Türklüğünün değerlerini ortaya çıkaracaklardır.
Ağıt ve türkülerin başka kişiler adına veya başka bölgelere mal edilmesi
Avşar ağıt ve türkülerinin bir kısmı başka yörelere mal edilmiştir. Güzel bir derleme yaptığını düşünen kişiler, bunları kendi yörelerine mal etmekten çekinmemiştir.
Mühür Gözlüm
Âşık Ali İzzet Özkan’ın “Mühür Gözlüm” adlı türküsünün Sarız yöresi Avşarlarına ait olduğunu biliyoruz. Sarızlı Ali Galip Kolukısa, karısı Alkanlardan Nazlı adına bu türküyü yakmıştır. Türkünün gerçek hali “Ela Gözlüm” şeklinde başlamaktadır.
Âşık Ali İzzet, Sarız’da misafiri olduğu Ali Galip Kolukısa’dan bu türküyü dinlemiş ve sonra kendi adına kâsede okumuştur. Fakat Ali Galip Beyin, türküyü daha evvel noterden kendi adına tasdik ettirdiğinden haberi yoktur. Ali Galip Bey, durumu öğrenince aşığı mahkemeye vermiş ve davayı kazanmıştır. Ali Galip Beyin çocukları halen hayattadır ve olayı belgeleriyle öğrenmeniz mümkündür.
Hem Okudum Hemi Yazdım
Tomarza’nın Karamuklu köyünden Arap Hasanlı beylerinden Çerkez Beyin oğlu Mehmet Bey’e yakılan Avşar ağıtıdır. Muzaffer Sarısözen tarafından derlenen bu ağıt, repertuara Çorum türküsü olarak geçmiştir.
Mulla Durdu’nun Ağıdı
Cinliyurt köyünden Mulla Durdu’ya yakılan ağıdın ezgisi, Zülfü Livaneli tarafından Nazım Türküsü adlı albümünde “Kız Çocuğu (Hiroşima)” adlı parçada kullanılmıştır.
Al Alma Kızıl Alma
Halen Avşar düğünlerinde söylenen önemli türkülü halaylardandır. Herkes türkünün
“Almayı yüke koydum,
Ağzını dike koydum,
Aldım yâri elinden,
Boynunu büke koydum”
Dörtlüğünü hatırlayacaktır. Ağıtların bile oyun havasına çevrildiği Ankara ağzında türkünün ne hale geldiği herkesin malumudur.
El Yazı
“El Yazı’ya, El Yazı’ya
Duman çökmüş çöl yazıya
Kurban olam, kurban olam
Beşikte yatan kuzuya”
Kimi kaynaklarda yöresi Orta Anadolu, kimi kaynaklarda Kırşehir veya Aksaray olarak geçen bu ağıt Tomarza yöresi Avşarlarına aittir. “El Yazı”, Taf (Dadaloğlu) kasabasından Zelfin (Üçkonak) arasında kalan ve Toklar bucağına doğru uzanan düzlüğün adıdır.
Ağıt ve türkülerde geçen bazı kelimelerin yanlış aktarılması
Buymak
“Sarıkamış’ta var maşın
Urus yığmış ağır koşun
Bizim asker açık çıplak
Dağlarda büyüdü kışın”
Sarıkamış ağıdını Fahrettin Kırzıoğlu derleyerek Çınaraltı dergisinde, 18.8.1942 tarihli 43. sayısında yayınlamıştır. Fakat aslında “buyudu” olması gereken kelimeyi “büyümek” şeklinde yazmıştır. Tabi “aç, çıplak, sefil bir şekilde büyümüş olmak” kimseye garip gelmemiştir. Hâlbuki kelimenin aslı “donmak, üşümek, donarak ölmek” anlamına gelen “buymak kelimesidir. Pınarbaşı’nın Sindel köyünden Kara Zala adlı Avşar anası, söylediği dörtlükte Rusların teçhizatlı olduğunu, bizim askerlerimizin yazlık elbiselerle savaştığını ve soğuktan donarak öldüklerini anlatmaktadır.
Şuvara
“Şivana gönül şivana
İnce sararlar cuvara
Ağ gelini gondurucu
Yedi tekneli punara”
Ağıt, Maraş yöresine aittir. Avşar ağıtlarının kafiye yönünden oldukça kuvvetli olduklarını hatırlarsak burada geçen kelimenin en azından “şivana” değil de “r” harfiyle “şivara” olması gerekir. Kelimenin doğrusu “şairler” anlamına gelen “şuara”dır. Ağıdı söyleyen kişi, daha önceden bilmediği halde çektiği acıdan dolayı şairler gibi dörtlükler söylediğini anlatmaya çalışıyor. “Şivan” kelimesi, “ağıt, feryat, figan” anlamına gelmektedir. Söyleyişe daha kolay geldiği için muhtemelen böyle söylenmiş olmalı.
Ekmeğin
Babam ekmani attı mı?
Gardaş ekinin bitti mi?
El gızı keyfin yetti mi?
İşte geldim gidiyorum.
Anadolu’nun her yerindeki Avşarlar arasında söylenen meşhur “Gelin Ağıdı”nda geçen bu dörtlükte derlemeciler, “ekmani” diye kelime kaydetmişler. Tabi hiçbirinde kelimenin anlamı hakkında en ufak bir kayıt yok, olamaz da. Çünkü kelimenin aslı “ekmeğin” şeklindedir. Avşarlar “ekmeğin” kelimesini yöre şivesinde “ekmean” şeklinde söyler. Ayrıca “attı mı” değil “arttı mı” şeklinde devam etmelidir. Cümlenin aslı şöyledir: “baba, ekmeğin (ekmean) arttı mı?”. Burada gelin giden kız, sofradan eksildiği için babasına “ben gidince sofrada yiyeceğiniz ekmek artıyor mu?” diye kahırlanıyor.
Çok muyudur
Baba gızın çok muyudur
Bir gız sana çok muyudur
Gırılası emmilerim
Heç oğlunuz yok muyudur
Esat Kabaklı’nın Adana yöresine ait olarak okuduğu bu dörtlük, bir önceki gibi “Gelin Ağıtı”ndan bir dörtlüktür. Burada geçen “muyudur”un ne anlama geldiğini bilmiyorum. Aslında meşhur olan bu dörtlükteki hitap, “çok mu idi” ifadesinin halk arasında söylenişi olan “çok muyudu” şeklidir. Evin bir kızı gelin gitmekte ve babasına kahretmektedir. İkinci mısrada geçen kelime de “çok” değil “yük” olacaktır. “Baba kızın çok mu idi, Bir kız sana yük mü idi”.
Bönaşam
Al alma gızıl alma (aman aman nazlı da yar)
Dallara düzül alma (bönaşam bize gel)
Yar garşımdan gelince (aman aman nazlı da yar)
Avcumda ezil alma (bönaşam bize gel)
Bönaşam şeklinde geçen kelime aslında “bugün akşam” ifadeleridir. Halk, kelimeleri yuvarlayarak konuşur. Bugün kelimesi “böön”, akşam kelimesi de “ağşam” şeklinde söylenir). Dolayısıyla “böön ağşam” şeklinde kaydedilmesi gerekirdi. Hatta bazı kayıtlarda “dolaşam bize gel” şeklinde yazılıdır ki zıvanadan çıkmış halidir.
El yazıya
Derlemelerde geçen dörtlük şu şekildedir.
“Aziziye, Aziziye
Duman çökmüş çöl yazıya
Gurban olayım, olayım
Beşikte yatan kuzuya”
Aziziye, Pınarbaşı ilçesinin eski adıdır. Tomarza ve Sarız’ın Avşar köyleri de eskiden Aziziye kazasına bağlı idi. Bu sebeple Aziziye adı Avşarların hafızasında sadece Pınarbaşı ilçesini değil Avşarların yaşadığı yöreyi anlatmaktadır. Ağıtta geçen yer ise Aziziye değil Elyazı’dır. Yukarıda Elyazı’nın neresi olduğunu söylemiştim. Derlemeciler, Elyazı’nın neresi olduğunu bilememişler ve bu kelimenin yerine Aziziye adını kaydederek işin içinden sıyrılmışlardır. Dörtlüğün doğrusu şu şekildedir:
Elyazı’ya Elyazı’ya
Duman çökmüş çöl yazıya
Gurban olam, gurban olam
Beşikte yatan kuzuya
Zikke
Uzun demir çubuğa denir. Çadır kurulurken bu çubuk toprağa çakılır, çadır ipleri de gerdirilerek bu çubuğun kancasına bağlanırdı. Ayrıca atları da bağlamak için kullanılırdı.
“Çektim zikkeyi çıkmadı
Kırıldı kollarım kalkmadı
Getir bacım martinimi
Gardaş gardaşa bakmadı”
Yaşar Kemal, Kadirli yöresinden derlediğini söylediği ağıdın bu dörtlüğünde zikke yerine nalbant kelimesini yazmış. O yörede doğup büyüyen birisi için hayret edilecek bir durum. Başka derlemelerde ise “sikke (zikkeyi anlamadığı için herhalde sikkedir diye yazılmış olmalı. Sikke, eski dilde para demektir, konuyla ne alakası varsa), tabanca (tabanca çekemiyor, martin tüfek istiyor) kelimeleri geçiyor. Bazen de çektim yerine vurdum diye geçiyor ki vurunca çıkmayacağı malum, ama ne yaparsın.
Verdiğimiz bu kısa örneklerden de görüldüğü gibi Avşar yörelerine ait ağıt ve türkülerin derlenmesi başlı başına bir meseledir. Ve bu aşırmalar ve hatalar, o kadar fazladır ki inanılacak gibi değildir. Bu meselenin halledilmesi için konunun uzmanı değerli araştırmacıların ve derlemecilerin işe el atmasını beklemekten başka çaremiz de yoktur.
Sesimi duyan var mı?
Adnan Menderes KAYA
Tarih Öğretmeni