GELENEKLER

27 - DÖNGELEN

DÖNGELEN
 
   Ağaçlar yaprak döküyor, güçlü esen güz rüzğarı, yerden kopardığı kurumuş otları, firezleri havaya kaldırıyor, bir yerden diğer yere savuruyor. Üzerlerinde kalmış tohumları başka yerlere taşıyordu.
 
   Çocuklar, rüzğara karşı göğsü açık gömlekleri ile uçuyorlarmış gibi kanat açarak koşuyorlar. Oluşan küçük rüzğar hortumlarının içine girip, kendilerini göklere çıkarmasını istiyorlardı. “İşte hortum geliyor” diyerek, birbirilerini haberdar ediyorlar. Hortum kendilerine yaklaştıkça çocuklar da hortuma doğru koşuyordı.
 
   Hortum, “deve dikeni” denilen, çalı gibi büyümüş otsu, kuru döngeleni kökünden sökmüş, merkezine alarak havaya çıkardı. Havada dolandı dolandı bir zaman sonra rüzğar onu yere bıraktı. Çocuklar döngelene doğru koştular. Onu yakalayıp, ayaklarının altında ezerken, çıtır çıtır ses çıkarmasını duymak için onu nerde ise yakalayacaklardı ki bir rüzğar akımı onlardan evvel gelerek döngeleni sektire sektire açık bir şemsiyeyi rüzğarın savurduğu gibi aldı götürdü. Arkasından koştular ama yakalayamadılar. Döngelen çok uzaklara giderek, bir karamuk çalısına takıldı kaldı.
 
   Güngörmez köyünde ayrı ayrı evlerde iki oğlan bir kız dünyaya geldi. İlk doğan çocuğu anası kucağına aldığında ona muhabbetle baktı, çocuğun göz kapaklarının üstü siyahtı. Yanındakilere ve çocuğun babasına: “Bakın bakın bu çocuk sürmeli” dedi. “Ne ad koyalım” diyince, kocası: “Adını, sen koydun bile.” “Ne koydum ki?” “Sürmeli dedin ya, onun adı, Sürmeli olsun.” Adı Sürmeli oldu.
 
   İkinci doğan çocuğa, anası baktı, tam sağ yanağının ortasında bir ben var çocuğun. Dedi ki kocasına: Bu çocuk benli, adını ne koyacaksın?” Kocası: “Adını sen koydun bile.” “Neymiş koyduğum ad?” “Benli dedin ya” “Öyle ad mı olurmuş, benli diye? Hiç olmazsa benli bey diyelim” dedi. Adı “Benli Bey” oldu.
 
   Üçüncü doğan çocuğu anasının kollarına verdiler. Oda baktı yavrusuna uzun uzun. Kocasına: “Bak görüyor musun? İki yanağında iki gamze var. Ne koyalım çocuğun adını?” Kocası: “Ne koyacağız ki sen koydun bile adını.” “Ne koymuşum adını?” “Gamze dedin ya, ona Gamze diyelim.” Adı “Gamze” oldu.
 
   Günler çabuk geçti. Beşikten çıkıp eşiğe, eşikten köyün sokaklarına, saklambaç oyunundan met oyununa, daha da büyüyerek, köyde olan güreşlerde birbiriyle yıkıştılar.
 
   Sürmeli, yaşıtları ile hangi oyunu oynasa kazanıyor, kazanamadığı oyunlarda da mızıkçılık yapıyor. Kendini yenenleri takip ederek, yalnız yakaladığı bir yerde döverek gözlerini korkutuyor. Kimsenin kendine rakip olmasını ondan daha iyi oynamasını istemiyor.
 
   Bir keresinde met oynarken, karşı guruba düşen Benli Bey  engelli oyun da, gür yapraklı söğüt dalını başının üstüne kaldırdı. Sürmeli’nin fırlattığı çelik, havada kendi etrafında dolanarak, gelip Sürmeli Bey’in tuttuğu söğüt dalına takıldı. Dalların arasında kaldı. Dolayısı ile Sürmeli’nin bulunduğu grup bir sayı kaybetmiş oldu. Sürmeli Benli Bey’e çok kızdı ama belli etmedi.
 
   Oyundan birkaç gün sonra; Benli Bey’i köyün deresinde, kimsenin olmadığı bir zamanda tek başına yakaladı. Yanına vararak; “Ulan Benli Bey, neden benim çomağımı yakaladın?”
Benli Bey: “Elimde tuttuğum söğüt çalısına geldi takıldı. Sen de başka istikamete veya yüksekten vursaydın, çomakla çeliğe? Benim elimdeki çalıya çelik takılıp kalmazdı. Sonra o bir oyundu.”
 
   “Oyunda olsa, sen benim çomağımı tutamazsın, çalına takamazsın ulan” diyerek Benli Bey’in yakasından tuttu. İki tokat vurduktan sonra da yere yatırarak tekmeledi. Benli Bey, Sürmeli’ye göre zayıf ve nazik bir insandı. Sürmeli ise çocukluğundan beri güçlü kuvvetli bir azman olmuştu. Her yıl anasının doğduğu köy olan Kayıpkaya köyü’ne gider iki ay orada kaldıktan sonra geri dönerdi.
 
   Gamze de büyüdü delikanlıların yüreğini hoplatacak kadar güzel bir kız oldu. Köyde evlenecek çağa gelen herkesin gözü Gamze’nin üzerinde idi.
 
   Benli Bey herkesten evvel davranarak, Gamze’yi kendisine istetti. On beş gün içinde de nişanı düğünü beraber yapılarak evlendi.
 
   Sürmeli, anasının köyünden döndükten sonra Gamze’nin Benli Bey’le düğünü olduğunu duyunca, Benli Bey’e çok içerledi. “Sen kimseye haber vermeden, acelece benim sevdiğim kızı al öyle mi? Ulan onu sana yar eder miyim ben? İt oğlu it, bak sen göreceksin, Gamze’yi senin elinden nasıl alacağım.”
 
   Kendi kendine:”Şimdilik onunla dostluk kurmalıyım. Gamze’yi de yakından görmeliyim” diye doğruca Benli Bey’in evine gitti.
 
   Açık kapıdan girerek, içeriye davet edilmeden varıp, Benli Bey’in boynuna sarıldı: “Vay benim canım arkadaşım ne iyi ettin Gamze ile evlendiğine. Duyunca çok sevindim. Keşke düğününde ben de olsaydım, vallahi kalburla su taşırdım. İyi ki Gamze’yi sen aldın. Yoksa başka bir köye gidebilirdi. Öyle değil mi Gamze” dedi.
 
   Gamze cevap vermeden sadece gülümsedi. Yanaklarındaki gamzeleri çukurlaştı.
 
   Bir gün, Benli Bey’in babası: “Oğlum sen evleneli altı aydan fazla oldu. Biliyorsun, otuz koyun başlık parası ödedik. Diyorum ki Çukurova’ya git sen, on beş koyun parası kazanıp gelsen. İki senede otuzdan da fazla koyunumuz olur da yine eskisi gibi evimiz de yoğurt, süt eksik olmaz. Karının hasretine dayanıp da gidebilecek misin?”
 
   Benli Bey: “Sen öyle istiyorsan, giderim baba” dedi. Birkaç gün sonra da sırtına bir yorgan alarak yola çıktı.
 
   Benli Bey’in Çukurova’ya gittiğini duyan Sürmeli de arkasından gitti. Benli Bey’i yolda bulamadı. İki ay boyunca Çukurova’nın köylerinde Benli Bey’i aradı. Sonunda Kadirli’nin Gücükçınarlı köyü’nde buldu. Uzun zamandır ayrı kalmışlar da ona çok hasret çekmiş gibi Benli Bey’i görünce sarıldı. Hal hatır sordu. Göksüne hafif vurarak: “Bana niye söylemedin buralara geleceğini beraber gelirdik, bundan sonra senden ayrılmam. Çalışıp paramızı kazanalım birlikte dönelim sılaya.”
 
   Benli Bey, köylerinin deresinde haksız olarak yediği dayağı unutmamıştı. O zaman çocuk sayılırdık diye düşündü. “Olur, beraber çalışalım” dedi.
 
Sürmeli: “Artık hiç ayrılmayalım, gurbet elde hastalansak birbirimize bakarız. Kazandığımız parayı da bizi çalıştıranlardan alırız. Bundan sonra korkma ardında ben varım” dedi.
 
   Birlikte su kuyusu eştiler metrelerce derinlikte, tuvalet çukuru kazdılar, bahçe belleyip, odun kestiler. İyi kötü demeyip ellerine hangi iş geçti ise birlikte yapıp, kazandıkları parayı paylaştılar. Çukurova’da sarı sıcaklar başlayınca da sılaya dönmeye karar verdiler. Benli Bey yemedi, içmedi, babasının söylediği on beş koyun eden parayı kazandı cebine koydu. İki gün Toros dağlarında yürüdükten sonra, bir yere geldiler.
 
   Benli Bey: “Şurada bir yerde otursak da yemeğimizi yesek ben acıktım.”
Sürmeli, başını yukarı kaldırarak: “Şu önümüzdeki dağı görüyor musun? Babamın bana tarif ettiğine göre bu dağ Kösre Dağı olması lazım. Dağın arkasında da bu suyun çıktığı pınar olmalı, pınarın az aşağısında da küçük bir göl varmış, yemeğimizi orada yiyelim. Yemekten sonra da buz gibi, göle girip çimelim.”
 
   Benli Bey: “Çok iyi olur” diyerek, iki saat sonra pınarın başına varıp, soğanı çökeleğin içine doğrayarak, yufka ekmekle dürüm yapıp yediler. Karınlarını doyurduktan sonra, Sürmeli kalkıp,’in çok yakınına oturdu. Benli Bey’e “bana bak?”dedi.
Benli Bey: “Baktım, ne var sende?”
 
Sürmeli: “Sen artık buradan öte gitmiyorsun...”
 
Benli Bey: “Neden?”

   Sürmeli: “Nedeni var mı hayvan, bana sormadan, danışmadan benim anamın köyüne gittiğimi fırsat bilerek, acelece Gamze’yi istetip, on beş gün içinde düğün yaptırarak evlendin onunla.”
 
   Benli Bey: “Sana niye sorup, danışacaktım ki?”
 
   Sürmeli: “Danışacaktın ulan, danışmadığın için şimdi seni burada öldüreceğim.”
 
   Benli Bey çok korktu. Dili dolaşarak: “Beni öldürmene gerek yok. Gittiğimiz de boşarım onu, hala seviyorsan evlenirsin. Beni bunun için niye öldüreceksin?”
 
   Sürmeli: “Hayır olmaz. Öldürmeliyim seni. Sen yaşadıkça Gamze benimle evlenmez. Öldüreceğim seni... Paralarını da cebinden alıp on beş koyunu ben alacağım. Merak etme koyunların sütünü Gamze içecek. Bak bu dağlarda in yok cin yok. Seni öldürdüğümü kimseler görmeyecek.”
 
   Sürmeli: “Allah da mı görmeyecek?”
 
   Sürmeli: “O görür ama kimseye söylemez.”
 
   Sürmeli: “Sen öyle diyorsun ama bak, deve dikenini göstererek,  bu döngelen kurur da göklere çıkar. Ta bizim köye gider de, beni öldürdüğünü söyler.”
 
   Bu söze çok sinirlenen Sürmeli, yanında bulunan Benli Bey’i bir anda altına aldı, başladı tokatlamaya, “Demek döngelen gelir de haber verir ha... Şimdi sen de döngelen de görürsün, seni nasıl öldürdüğümü” diyerek, Benli Bey’in hem boğazını sıkıyor, hem de kafasını taşa vuruyordu. Kısa bir zamanda Benli Bey hareketsiz kaldı. Sürmeli de yorulmuştu, Benli Bey’i öldürürken.
 
   Onun yanına uzandı, biraz dinlendikten sonra, Benli Bey’in cebindeki paraları alıp, kendi cebine koydu. Cansız cesedini soydu, gömleğini bükerek Benli Bey’i belinden sıkıca bağladı. Az ileriden orta boy bir taş getirdi. Şalvarının bol yerine koydu. Şalvarı da uçkuru ile bağladı. Şalvarın paçalarının birini bağladığı gömleğin içinden geçirerek, iki paçasını birbirine bağladı. Taşla birlikte Benli Bey’i omzuna alarak gölün sazlıkları içinde yürüdü. Suyun derinliği omuz hizasına gelince, taşla birlikte Benli Bey’i suya bıraktı. Benli Bey’i bıraktığı yere bir zaman baktı. Suyun derinliğinden iki su kabarcığı “pat pat” diye patlayarak suyun yüzüne çıktı.
 
   Sürmeli köyüne geldi. İlk işi kazandığı paralarla yirmi adet koyun aldı. Köyde herkesi şaşırttı: “Şu adama bak, maşallah! Altı ay içinde, Çukurova’da yirmi koyun alacak para kazanmış. Vallahi bu her babayiğidin yapacağı iş değil” diye Sürmeli’ye övgü yağdırdılar.
 
   Aradan bir yıl geçtiği halde Benli Bey gelmedi. Bir haber de salmadı. Bir gün, Gamze Sürmeli gile gitti. Onu Sürmeli kapıda karşıladı. “Aman sen bizim evin yolunu bilir misin? Buyur buyur Gamze içeri gir” dedi.
 
   Gamze: “Hayır girmeyim... Şuradan geçerken uğrayım dedim. Sen altı ayda geldin Çukurova’dan. Benli Bey gideli bir yılı geçti hala gelmedi. Sen oralarda Benli Bey’i görmüş müydün?”
 
   Sürmeli: “Hayır ben onu görmedim. Sen merak etme gelir. Çok para kazanmak istediğinden gelmemiştir. Gelir merak etme” dedi.
 
   Gamze boynunu bükerek evine gitti. Aradan iki yıl daha geçti. Gamze her gün güneşin battığı tarafa saatlerce baktı. Benli Bey çıkar gelir diye. Ama gelmedi bir haber de salmadı.
 
   Kayın babası bir gün Gamze’yi karşısına alarak: “Kızım, güzel gelinim, ben senden daha çok yanıyorum oğluma, gelmedi. Allah’ın rahmetine kavuşmuş olacak ki gelmedi. Sen genç ve güzelsin seni baban evine götürmek istiyorum. Orada yeni bir kısmetin çıkar evlenirsin. Ölüm Allah’ın emri, Çaresiz bu acıya dayanacağız” dedi.
 
   Gamze babası evine gittikten, kısa bir sure sonra, Sürmeli dünürcü gönderdi. Gamze’yi Sürmeliye verdiler. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra. Sürmeli, Gamze’ye sordu: “Nasıl kız beni beğendin mi?”
 
   Gamze: “Seni beğenmez olur muyum? Senin eşin yok bu köylerde yiğidim. Bir de şu horlaman olmasa, kocaman ağzını açarak” diye gülüştüler.
 
   Sürmeli: “Ardı ardına yedi çocukları oldu. İlk doğan oğullarını da everdiler. Bir güz günü evlerinin güneyinde bellerini duvara yaslamış oturarak, kendi aralarında konuşuyorlardı. Havadan bir döngelen gelip, Sürmelinin iki bacağının arasında durdu. Döngeleni eline alarak uzun bir düşünceye daldı.
 
   Gamze: “Ne o herif daldın gittin, yoksa eski sevgilini mi düşünüyorsun öyle?”
Sürmeli: “Yok canım ne sevgilisi, yıllar önce Benli Bey’le Çukurova’dan gelirken bana demişti ki bir gün gelir, bu yerdeki döngelen kurur da havada ta bizim köye kadar gider söyler demişti.”
 
   Gamze: “Neyi söyler demişti?”
 
   Sürmeli: “Yok canım bir şey dememişti.”
 
   Gamze: “Hani Çukurova’da Benli Bey’i görmediğini söylemiştin bana?”
 
   Bak karı aradan yıllar geçti. Sen beni seviyorsun, yedi de çocuğumuz oldu. Onu ben öldürdüm, bundan ne çıkar konuşup duruyorsun öyle?” dedi.
 
   Gamze: “Sen dedin de, ben de laf olsun diye konuşuyorum öylesine.”
 
   Gamze, oradan kalkıp eve girdi. Kendi kendine konuşarak: “Vay canavar vay, vay katil vay. Demek Benli Bey’imi sen öldürdün ha... Ben bunu senin yanında koyacağımı mı sanıyorsun?”
 
   Geri dönerek Sürmeli’nin yanına vardı oturdu. Gülerek: “Amma da iyi yapmışın o cılız kokmuş oğlanı öldürdüğüne. Yoksa senin gibi güçlü kuvvetli biri ile ben evlenebilir miydim” diyerek, ağzı dolusu güldü. “Haydi söyle Allah’ını seversen söyle” diyerek, biraz daha yaklaştı.
 
   Sürmeli: “Dur dur bire deli karı, üstüme çıkacaksın nerde ise” diyerek, olayı en küçük ayrıntısına kadar, nasıl öldürdüğünü Gamze ye anlattı.
 
   Gamze her zamankinden daha fazla ilgi gösterdi Sürmeliye, içinden de “Seni benim öldürmem gerek, katil Sürmeli, ama nasıl? Öyle bir öldürmeliyim ki ölüm acısını yavaş yavaş tatmalısın. Sana dememiş mi? Benli Bey’im şu döngelen gider de haber verir diye. İşte geldi döngelenin ağzı ile sen konuştun. Hem de bana konuştun, öldürdüğün adamın sahibine konuştun. Seni Allah konuşturdu. Şimdi intikamımı almam mı ben?” diye güşündü.
 
   Akşamdan sonra her zamanki gibi, yatıp uyudular. Gamze, sabahleyin erken uyandı. Bütün çocuklar sabahın derin uykusun da idiler. Gidip baltayı getirdi. Baltayı kaldırıp, tam Sürmeli’nin kafasının ortasını istikamet aldı, indirirken vurmaktan aniden vaz geçti. Baltayı tekrar yerine koydu. Sürmeli ağzı yukarı uyuyordu. Açık ağzı ile aslan kükremesi gibi horluyordu. Tekrar Sürmeli’nin başına geldi. Ona bakarak: “Tamam buldum” dedi.” Biraz odun biraz çıra alıp geldi hızlıca ocakta odunları yaktı. Tavada tereyağını iyice kaynattı. Kaynattığı yağı kahve cezvesine koydu. Hiç tereddüt etmeden getirip, ağzı açık uyuyan Sürmeli nin boğazına hepsini birden döktü. Sürmeli öyle bir feryat edip, sıçradı ki kafası tavana değip yatağın içine geri düştü. İki defa “ööö” diyebildi. Gamze’nin döktüğü yağın yakan acısı ile Sürmeli, tavana sıçrarken o koşup babası evine gitti.
 
   Sürmeli’nin yedi gün boyunca boğazından bir damla su dahi geçmedi. İşaretle kendisinin dışarı çıkarılmasını söyledi. İki oğlu iki koluna girerek onu dışarı çıkarttılar. Dışarı çıkınca kollarını bırakmalarını söyledi. O ayakta dururken bir döngelen gelip önünde durdu. Eğilip döngeleni tutayım derken, ağzı üzeri döngelenin üstüne düştü. Döngelen ezildi ama Sürmeli de onun üstünden sağ kalkamadı.
 
   Mahkeme de, Gamze’yi dinleyen kadı: Bu dava görüldü ve kapandı diyerek Gamze’yi evine gönderdi.
KİTAPLAR
MAKALELER
ŞAİRLER