GELENEKLER

18 - YAYLAKTA KALANLAR


YAYLAKTA KALANLAR

   "Sefalet asaleti bozar" (mı?)

   Yaşar Kemal Türk Edebiyatının önemli yazarlarındandır. Çukurova Türkmenlerinin içinde büyümüş, orada yaşayan yahut oraya çalışmaya gelen Türkmenlerin zengin folklorundan beslenerek romanlarını yazmıştır. Bu gün bile yörede, İnce Memed'deki roman kahramanının ünlü çete reislerinden Gizzik Duran olup olmadığı tartışılır.

   Yaşar Kemal, iskân sonunda kışlakta kalanların hikâyesini yazmıştır. Dostum Ayhan Eralp ile sohbetlerimizde asıl dramı yaylaklarına yerleşen Türkmenlerin yaşadığını ve onun hikâyesini de rahmetli Emir Kalkan'ın yazabileceğini konuşurduk. Türk hikâyeciliğinin Anadolu'daki yeni ve önemli soluğu aramızdan erken ayrıldı. Bunu ona açmaya bile fırsat bulamadık. Meraklısına Emir ağabeyin Ötüken Yayınlarından çıkan kitaplarını hararetle tavsiye ederim.

   Geçenlerde aklıma iskân sonrası yaşanan, Ağamdan dinlediğim bir hadise geldi.

   Malumlarınız, Avşar Türkmenlerinin iskânı teşebbüsü; 1700'lü yılların başından itibaren başlayan, sonrasında siyasi komutanlığını Türk tarihinin yetiştirdiği en büyük hukuk adamlarından biri olan Ahmet Cevdet Paşa, askeri komutanlığını Kemal Derviş'in dedesi Derviş Paşa'nın yaptığı Fırka-i İslahiye Ordusu vasıtasıyla 1865 ve sonrasında tamamlanan bir süreçtir.

   İskâna karşı çıkmak şüphesiz ki manasızdır. Hatta dostlarım, çeşitli meclislerde iskânın keşke daha erken olsaydı dediğime şahittir. Ancak sosyal konuları göz ardı eden iskân büyük bir kıyımla sonuçlanmıştır.

   Tüm serveti hayvanlarından ibaret olan Türkmen, yaylakta iskân olunca, Binboğaların sert kışında hayvanlarını barındırma ve yem problemini çözemediklerinden kısa zamanda servetlerini kayıp etmişlerdir. İskânın sonrasında devletin aldığı tedbirler sebebiyle hayvanlarını "sehile" götüremeyen "benim" diyen ağalar beyler; hayvanlarının kaybıyla fakirlikle boğuşur duruma düşmüştür.

   İnsanlar, hayvanları için çevrede doğal barınaklar aramış, bir kısmı yaklaşık elli kilometre uzaklıktaki Bünyan'ın Kölete köyündeki büyük inlere götürerek barındırabilmişlerdir. Ancak hayvan yemi sorunu maalesef çözülememiştir. Ha deyince 500 atlı çıkaran Türkmen beyleri acziyet içinde kalmıştır. Bunu yapamayan aileler ise bir kaç yıl içinde tüm hayvanlarını telef etmiştir.

   Bu sorunların en kolay çözümü, kaçak da olsa kışı Çukurova'da geçirmekten geçiyordu.

   O yılda, Halloğlu Obasının ne yapacağı hususunu konuşmak için Oba ileri gelenleri Halloğlu Kara Mehmet Ağa’nın meclisinde toplanmış konuşuyorlarmış.

   Birisi "Valla cendermeler Çukurağa’ya (Çukurova) giden gağnıları Dede Belinden geri dönderiyormuş" demiş.

   Sohbeti dinleyen zorbaz, kanı deli akan yiğitler var. Lakin içlerinden biri hepsinden gözü kara! Onu, Devlet, otorite, silah durduramaz. Bu namlı bileği bükülmez yiğidin adı Kır Ahmet. Yöredeki deyimi ile "Gır Ehmet"...

   Kır Ahmet bunu duyunca "benim gağnımı durduracak cendermenin vuruşun gafasını yararım."

   Aradan bir hafta geçtikten sonra kağnılar yola çıkar. Gerçekten de Dede Belinde Jandarma ile karşılaşır. Hükümetin açık emri vardır. Kağnılar Çukurova tarafına geçirilmeyecektir.

   Şura bura derken, Jandarma ile tartışma çıkar. Tartışma kavgaya dönüşür. Kır Ahmet taşla Jandarma Kumandanının kafasını yarar. Kavga, gürültü lakin kağnılar gidemez.

   Halloğlu Kara Mehmet Ağa yörede darb-ı mesel olan "oğlum Ehmed sen o gafiye geçen haftadan yardıydın" der.

   Bir şeyi kafasına koyup onu eninde sonunda yapanlar için hala bu söz yörede söylenir.

   Bu vesile güzel bir hafta sonu dilerim.

   Baki selam...
KİTAPLAR
MAKALELER
ŞAİRLER