19 - AĞALIK MI (UNUTULAN DEĞERLER ÜZERİNE)
AĞALIK MI (UNUTULAN DEĞERLER ÜZERİNE)
Özellikle toplumcu ekolün çok da dikkatli incelemeden düşman olduğu "ağalık", "beylik" ve "efendilik" üzerine bir kaç kelam etmek gereği hâsıl oldu.
Ağalar ve beylerin karşılığı sanırım Batı literatüründe burjuvazidir. Anadolu'da çok önemli fonksiyon icra etmiştir bu sıfata haiz kişiler. Ağa, bey meclislerinde himaye edilen Dadaloğlu, Karacaoğlan gibi şairlerin hikâyeleri dilden dile anlatılır durur. Yine bu ağalar, beyler yöresini ihya eden yatırımlar da yapmışlardır. Camiler, Hanlar, Kervansaraylar yaptıran ağalar, beyler bilinir.
Bunlardan daha da güçlenenlerin Devletin başına ne işler açtığı da tarihi kayıtlarda mevcuttur. Nitekim 1865 Fırka-i İslahiye Ordusunun Çukurova Türkmenlerinin iskânı olduğu ana maksadının yanında özellikle Kozan ve Payas muhitinin ayanları Kozanoğlu ve Küçükalioğlu ailelerinin tedibi olduğunu söylemek çok iddialı olmaz sanırım.
Derler ki, Ağalık servetinen, beylik soyunan, efendilik ise tahsilinen olur. Bununla birlikte, soylu köklü ağa aileleri olduğu da bilinmektedir.
Köylerde benden yaşlılar bana hala "Necip Efendi" diye hitap ederler.
Bu aileler arasında sıkı akrabalık ilişkileri kurulur, birbirlerine takılmadan edemezlerdi.
Bizler mesela Avşar Beylerine takılmaktan büyük keyif alır onları her fırsatta sıkıştırır, kızdırırdık:
Bizim beyler asıl asalet sahibi, lakin bazıları için işler pek yolunda gitmemiş olabiliyor. Bir gün Beylerde bir düğün varmış ve bizim muhitten birisi düğüne gitmiş. Geri döndüğünde sormuşlar; "Yav nasıl etti. Beyler de seni iyi misafir etti mi?" bizimki sözlü gelenek gereği buna hemen bir ağıt formunda türküyle cevap vermiş:
1.
Süpürgesi çam dalından
Dolandım beğler elinden
Tütünü yok, kahvesi yok
Usandım tatlı dilinden.
2.
Hoşaflık üzümü bağ da
Yine soyluk bizim Beğ de
Seymen elin kızdırıcı
Odunları Kızıldağ'da…
Rivayet o ki, bir gün köylerden birinde ölen olmuş, tüm cenazelerde olduğu gibi millet cenaze sahiplerinin başına toplanmış; feryat, figan ağıt her taraftan yükseliyor. Türkmen'de ölen fakir zengin herkesin arkasından bir ağıt söylenir. Ağaların beylerin ağıtları muhitleri daha geniş olduğundan kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa aktarılır. Fakir için yakılan ağıtlar ise maalesef unutulur.
Hülasası, ağıtlarda ölenin özellikleri biraz da abartılarak anlatılır da bizimkinin karısı biraz dibini tutturmuş anlaşılan. "Benim kocam şöyle ağa idi, şöyle bey idi!" Tamam ağıtlarda abartıya izin verilir de çok da olması ayıplanır. Kadın ağıda devam ederken, bir başka kadının bu kadar abartıya gönlü razı olmamış olacak ki dirseği ile vurup (zira ölen pek bir fakir adammış her hal):
-Senin kocan nerede ağa idi, bey idi?
Bizim kadın o anda cevabı yapıştırmış:
-Ağa değildi de niye öğlene kadar yatardı, bey değildi de niye hiç aldığını vermezdi!
Köklü ailelerin bu şekilde birbirlerine takılmaları hoşgörü içinde devam eder sohbetler tatlandırılırdı.
Ağalarla ilgili bizlere de çok takılan olurdu. Yörede söylenen bir darb-ı mesel hala kulaklarımdadır; “Ağa dediğin ağır olur. İşi de ağır yürür.” “Herkes yaylaya göçer Halloğlu haftaya göçer" sözü durumu ne de güzel ifade eder.
Şimdi toplumun dokusunu sağlam tutan ne ağalar, ne beyler kaldı maalesef. Oysaki bu hatırlı adamlar toplumda bir yanlışlık gördüklerinde iş devlete intikal etmeden derhal araya girer ve sulhu tesis ederlerdi. (Bizler Modern Ceza Adalet Sistemlerinde buna "Onarıcı Adalet" diyoruz.) Böylece nizaların kangren olması engellenmiş olurdu.
Baki selam... Necip TOPUZ