4 - KARA ÇEKELİM BEYAZA
KARA ÇEKELİM BEYAZA
Sarız’ın (1) Çörekdere Köyünden Okkalı’nın dört oğlundan üçü, Sarıkamış harbine gitti. Aradan yıllar geçti üç oğlundan ne haber ne de selam geldi. Bir zaman sonra en küçük oğlu yetişip askerlik çağına geldi. Bu defa da seferberlik ilan oldu. Okkalı’nın kızı Sultan’ın bir oğlu vardı o da asker olacak yaşta idi. Bir Mülazım, yanında birkaç askerle Çörekdere Köyüne geldi. Eli silah tutan ne kadar insan varsa, köy meydanında toplanmalarını söyledi. Okkalı’nın son oğlu ve kızı Sultanın da biricik oğlunu ve Sultan’ın kocasını da köy meydanına getirdiler.
Okkalı’nın kızı Sultan’ın daha üç kardeşinin acısı unutulmamışken, Şimdi de babası kardeşi ve oğlu da askere gidip de gelinmeyen yere gidiyorlardı. Sultan ah-u figan ediyor saçlarını yoluyor, ellerini dizine vuruyordu. Köy meydanın da toplanan kalabalığın arasına geldi. Bir taşın üstüne oturarak, kardeşlerinin birisinden kalan, bir giysisi elinde başladı ağlayarak ağıt yakmaya. Herkes sustu, Sultan’ın etrafında toplandılar. Onun söyleyişini dinleyip, ağlaşmaya başladı yediden yetmişe köy halkı. Mülazım ve askerler de bu garip hale şaşarak dinlediler ve hüzünlendiler.
Sultanın söyleyişi: Sarıkamış ağıdı olarak bilinir.
Sarıkamış ne aralı.
Padişah peygamber nesli
Kimi ölmüş kimi yaralı
Deli gönlüm zati yaslı
Daha bunu duymuş var mı
Kana boyanmış kardeşler
Yalan dünya kurulalı
Kara don gül gülü fesli
Soğanlı da bir harp oldu
Padişah peygamber dengi
Çoğunun üleşi geldi
Hazreti Ali kurdu cengi
Sarıkamış’a gelinci
Harp ediyor din kardeşi
Sağ olanlar mektup saldı
Martininin* ucunda süngü
Binbaşı önüne düştü
Hepele gönlüm hepele (2)
Redif bayrağını açtı (3)
Urusun gözü kapana
Ayrıldı ana kuzuları
Ellehem* redif kalkıcı
Ahret hakkını helalleşti
Verildi çarık cephane
Toplar yüklendi katıra.
Kara çekelim beyaza
Uşaklar aldı matara
Hakka duralım niyaza
Sabahaça yatamıyom
Acep redif vardı mı ola
Alayı gelir hatıra
İstanbul’da darboğaza
Sultan ağıt yakarak dökülen gözyaşlarından mecali kalmadı. İki elini başına koydu. Kafasını sallayarak sızlamaya arada dizlerine vurmaya başladı. Mülazım Kadının bu haline duygusallaşarak Sultan’ın yanına geldi.
Nedir bu acı figanın bacım? Yalnız senin oğlun asker olmuyor ki?
Sultan Mülazıma kan oturmuş gözlerle bakarak: Ah başıma gelenler ben ağlamayım da kimler ağlasın? Üç kardeşim Sarıkamış da şehit oldu. Bir Kardeşim bir oğlum birde kocam var, onlar da seferberlikte şehit olacaklar. Sönecek ocağım. Ben nasıl eyleyeyim? Nasıl ağlamayım, karalar bağlamayım, söyle Mülazım bey, buna can katlanır mı? Bu acı yaşatır mı beni? “Mülazım düşündü taşındı. Sultan’a hak verdi.”
Seni anlıyorum bacım, ocağın sönmesin. Dile birini serbest bırakayım. Kocanı mı? Oğlunu mu yoksa kardeşini mi? Hangisini istersen onu serbest bırakacağım.
Sultan’ın gözleri sevinçle parladı. Öpmek için Mülazımın ellerine sarıldı. Elini çeken Mülazım: Haydi söyle hangisini istiyorsun? Oğlu, kocası, kardeşi kurtuluş ışığı olan Sultan’a baktılar. Oğlu düşündü ben oğluyum elbette anam beni ister dedi kendi kendine.
Kocası: Ben ahretliğiyim, ben olmasam oğlumuz olur muydu? Bensiz ne yapar elbette beni isteyecek diye düşündü. Kardeşi içinden düşünerek, sevgili kocası canından çok sevdiği biricik oğlu dururken beni seçecek değil ya.
Sultan afallıyarak beklemediği bir teklif karşısında önce kocasına sonra oğluna baktı ardından kardeşine bakarak uzun uzun düşündü. Mülazıma dönerek: Ben kardeşimi isterim dedi.
Mülazım hayretle: Sen ne diyorsun be kadın? Oğlun ve kocan dururken neden kardeşini seçtin?
Sultan toplananlara kocası oğlu ve kardeşine bir daha baktı.
El oğlu, elde çok.
El oğlun da bel çok.
Ben kardeşimi isterim dedi.
Mülazım bu sözleri çok beğendi. Sana inanıyorum bacı ocağın sönmesin. Senin gibi analar oldukça biz çok savaş kazanırız. Sana oğlunu, kocanı ve kardeşini de bağışladım. İnşallah başka savaş olmaz da bende bu köye bir daha gelmem diyerek topladığı askerlerle gitti.
1- Sarız: Kayseri’ye bağlı kaza. 3- Hepeler: Hepiler. 2- Redif: Toplama asker, ikinci askerlik.